İnfertilite; biyolojik, ruhsal, etik, sosyal ve ekonomik problemleri beraberinde getiren kültürel ve dinsel yönleri olan önemli bir sorundur. Birçok boyutu bulunan infertilitenin tüm dünyada yaklaşık olarak 50-80 milyon çifti olumsuz etkilediği tahmin edilmektedir. Başka bir deyişle Türkiye'de evli 6 kadından biri, dünyada ise ortalama her 10 kadından biri bu sorunu yaşamaktadır. Bu sorun sadece kadınları değil, onların ailelerini, eşlerini, eşlerinin ailelerini ve yakın çevrelerindeki birçok kişiyi de etkilemektedir. Bunlar göz önünde bulundurulduğunda infertilitenin bireyleri/çiftleri etkileme alanı katlanmaktadır. İnfertilite kadınlarda; gebe kalamama, doğuramama, kendini toplumdan dışlanmış hissetme, annelik içgüdüsünün eksik olması, kendini yalnız ve değersiz hissetme, kadınlık rolünü yerine getirememe ve sosyal rol eksikliği olarak algılanmaktadır. Erkeklerde de benzer şekilde; doğurtamama, babalık içgüdüsünün doyurulamaması, erkeklik rolünü yerine getirememe, soyunu devam ettirememe, yalnız kalma korkusu ve sosyal güvence eksikliği olarak algılanmaktadır. Sonuç olarak bu durum; çiftlerin duygusal durumlarını, sosyal yaşamlarını, evlilik ilişkilerini, cinsel yaşamlarını, benlik saygılarını, gelecek ile ilgili planlarını, beden imgelerini etkileyerek çift uyumunu ve yaşam kalitelerini olumsuz yönde etkilemektedir. Bu aşamada hemşireler yaşanan stresi azaltmada kilit rol üstlenmekte ve infertil çiftler için anahtar bir bilgi kaynağı olmaktadır.

No abstract

No abstract

In this study, the validity was analyzed of the triple deficit hypothesis in

No abstract