İslâm'ın dînî meydan okumalarına karşı cevap vermek amacıyla 8. yüzyıldan itibaren Doğulu Hıristiyan din bilginleri tarafından Grekçe, Süryanice ve Latince gibi dillerde apolojetik eserlerin yazıldığı bilinmektedir. Bu eserlerde İslâm inancı hakkında tanımlamalar yapılırken Kur'an ayetlerinden Allah'ı tanımlayan ifadeler Arapça'dan Grekçe'ye çevrilerek karşılık verilmeye çalışılmıştır. Bu kapsamda Kur'an'da (112/2) geçen 'samed' kavramı önce Bizanslı yazarlardan Theodore Ebû Kurre (ö. 820) tarafından İslamî literatürde kullanımı olmayan bir anlamla Grekçe'ye çevrilmiş ve daha sonra bu anlam, Nicetas of Byzantium (ö. geç 9.yy) tarafından orijinalinden tamamen uzak ve yanlış bir algı oluşturacak şekilde genişletilmiştir. Nicetas'ın verdiği anlam ise onun izinden giden Bizanslı Hıristiyan ilahiyatçılar tarafından tekrar edilerek Müslümanların inandıkları Allah'ın "küre şeklinde çekiçlenmiş metal bir cisim" olduğu şeklinde bir algı ve inanç nesilden nesile aktarılmıştır.
Bu çalışma çeviri-algı-inanç ilişkisi bağlamında çeviride doğruluğun, metni doğru anlayıp önyargı ve bağnazlıklardan uzak şekilde tercüme yapmanın taşıdığı önemi, 'samed' kavramının Bizanslı yazarlar tarafından Grekçe'ye yapılan çevirisi örnekliğinde göstermeyi amaçlar. Çalışmamız 'samed' kavramını yanlış çeviri ve yorumlama ile Hıristiyan Bizans toplumu içerisinde yüzyıllarca sürecek yanlış bir algı ve inancın devam etmesinde rolü olan yazarlar ve onların bu kavram çerçevesinde Müslümanların inandıkları Allah hakkında yaptıkları değerlendirmelerle sınırlı olup ilgili yazarlar ve eserleri üzerinde önceden yapılmış akademik çalışmalar ışığında inceleme ve değerlendirme yapılmıştır.
Bizanslı yazarların 'samed' kavramına İslâmî literatürde karşılığı olmayan bir anlam vererek çeviri yapmaları sonucunda Müslümanların inandıkları yüce ilah olan Allah hakkında yanlış bir algının oluşmasına neden oldukları; dilsel yetersizlik, önyargı, dinî bağnazlık ve düşmanlık gibi faktörlerin çeviride etkisi olması durumunda özellikle dinler ve kültürler arası iletişimin kısıtlı olduğu dönemlerde bir din mensuplarının başka bir dinin mensuplarının inançları hakkında yüzyıllarca devam edecek yanlış algı ve haksız ithamlara sebep olabileceği tespiti yapılmıştır.