Latin Amerika, 1492 yılında, yeni kıtanın keşfi ile birlikte, dönemin başat güçleri tarafından potansiyel sömürge bölgesi olmuştur. Latin Amerika sömürgeleştirme dönemi, Kristof Kolomb’u destekleyen İspanyollar ile başlamıştır. İspanyollar ilk önce, Güney Amerika’nın demografik yapısı değiştirmiştir. Daha sonra İspanyollar, sömürge topraklarını kontrol altında tutabilmek için kendi yasalarını, kültürlerini, dillerini ve dinlerini empoze etmiştir. Çıkardıkları yasalarda, ırka dayalı olarak kast sistemini uygulamıştır. Bu sistem, 19. y.y ile birlikte çökmeye başlamış ve Latin Amerika halkı, sömürge düzenine karşı, toplumsal ve daha sonra askeri hareketlenmeler düzenleyerek, bağımsızlık savaşlarını başlatmıştır. Bu savaşlar, sömürge gücünün zayıflamasına neden olmuştur. Söz konusu bu durum, İspanya’nın sömürge alanları zaman içerisinde kaybetmesine yol açmıştır. Netice olarak, 1902 senesinde, İspanya’nın tek sömürge alanı olan Küba’nın bağımsızlığı kazanması ile İspanyolların Latin Amerika sömürgecilik dönemi bitmiştir.
Bu bağlamda Latin Amerika, 1492-1902 yılları arasında, bölgenin sahip olduğu doğal kaynaklar nedeniyle, İspanya’nın sömürge alanlarının merkezinde olmuştur. Bu açıdan, İspanya’nın Latin Amerika’yı nasıl sömürgeleştirdiği ve sömürge döneminde demografik, sosyokültürel ve idari alanlardaki etkilerin neler olduğu ortaya konulmuştur.
Çalışmada, İspanya’nın siyasi ve askeri unsurlar aracılığıyla, 1492-1902 yılları arasında, Latin Amerika’yı demografik, sosyokültürel ve idari yapılarına etkilemiştir. Bu bağlamda bu çalışmada, sömürgeci ve sömürülen Latin Amerika yerel halkları arasındaki tarihsel ilişkiler araştırılmıştır.