Bu çalışma insanlık suçlarından biri olan kadının cinsel köle olarak kullanılması konusuna odaklanmaktadır. Örneklem olarak 1937 ve 1945 yılları arasında Japonya İmparatorluğu’nun askeri personelinin cinsel olarak tatmin olmasını, cinsel yolla bulaşan hastalıklardan etkilenmelerini, işgal bölgelerinde tecavüz etmeleri sonucu yerel halkla yaşanabilecek olumsuzlukları engellemek amacıyla kurguladığı cinsel köle merkezleri olan istasyonlar ve rahatlatıcı, teselli kadınları uygulaması olarak adlandırdıkları cinsel kölelik sistemi seçilmiştir. Evlerinden, ailelerinden ve ülkelerinden koparılan kadınların hayatları savaş sona erdikten sonra bile asla aynı olamamıştır. Savaşın sona ermesinden 46 yıl sonra yaşadıklarını paylaşan ilk kadın ile yok sayılan gerçekler ortaya teker teker dökülmeye başlamıştır. Bu uygulamanın gerek bu istasyonlarda kalan kadınlar, gerekse sanatçılar tarafından üretilen eserler aracılığı ile yansıtılması farklı sanat disiplinlerinden örnekler üzerinden ele alınmıştır. Sonuç olarak günümüz dünyasında sanatın evrenselliği, dünyanın bir başka noktasında çocuk yaşta kadınlara yaşatılanların sadece mağdur edilen kadınların ülkelerinde değil, tüm dünya genelinde insanları bilgilendirme, bilinç oluşturma ve kamuoyu yaratma noktasında önemi ve gücü ortaya çıkarılmıştır.