Gelişen teknoloji, ulaşım olanakları ve küreselleşme sürecinin etkisiyle ulus devletlerin sınır güvenliği yapılarında ve uygulamalarında, asimetrik yeni tehditler karşısında önemli değişiklikler meydana gelmiştir. Özellikle 11 Eylül saldırıları ve Arap Baharı sonrasında, başta ABD olmak üzere birçok ülkede sınır güvenliği ciddi bir dönüşüme uğramış ve uluslararası sınır güvenliği anlayışını büyük ölçüde etkileyerek değiştirmiştir. Soğuk Savaş sonrası küreselleşme süreci ve 11 Eylül saldırıları öncesinde, geleneksel sınır güvenliği anlayışı genellikle gümrük ve göç denetimine dayalı olarak ele alınıyordu. Ancak bu süreçle birlikte politika yapıcılar, sınırları potansiyel terörist giriş noktaları olarak görmeye başlamışlardır. Kuzey Afrika ve Ortadoğu'da başlayan Arap Baharı’nın tetiklediği gerginlik ortamından kaçan sığınmacılar, özellikle Türkiye olmak üzere tüm Avrupa'nın sınır güvenliği anlayışını yeniden gözden geçirmesine neden olmuştur. Avrupa Birliği (AB), mülteci krizini yalnızca bir güvenlik sorunu olarak değil, aynı zamanda bir insanlık meselesi olarak algılayarak buna yönelik önlemler almıştır. Diğer yandan, Türkiye bu krizi daha çok insani boyutlarıyla ele alarak “açık kapı politikası” izlemiştir. 2015 yılından itibaren Türkiye sınırlarında yeni bir güvenlik sistemi ve stratejisi benimsemiştir. Bu yeni fiziki sınır güvenlik politikaları, yerel ve bölgesel düzeyde önemli etkilere yol açmıştır. Bu çalışmada, Türkiye’deki yeni sınır güvenliği anlayışının yerel, bölgesel ve küresel düzeydeki etkileri ile ele alınan sığınmacı akınının yönetimi incelenecektir.