Osmanlı Devleti’nden Türkiye Cumhuriyeti’ne kalan sorunlu miraslardan birisi eşkıyalık ve çetecilikti. On yıl boyunca devam savaş döneminde asayişi sağlamakla görevli jandarmanın cephelere savaşmak için gönderilmesiyle birlikte huzur ve güven ortamı bozuldu. Uzun savaş yıllarının ortaya çıkardığı firari askerler meselesi de ülke içerisinde faaliyet gösteren eşkıya sayısının artmasına neden oldu. Eşkıyalık, 1914’ten itibaren her zamankinden daha güçlü bir Anadolu gerçeğine dönüştü. On yıl boyunca devam eden savaş, asayişin bozulmasına neden olduğu gibi asayişi sağlaması beklenen kolluk kuvvetlerinin de yıpranmasına sebep olmuştu. Söz konusu dönemde devlet-toplum veya toplum-birey arasındaki kopuşun kanunsuz bir hüviyete bürünmüş hâli olarak ortaya çıkan eşkıyalığın bertaraf edilmesi yeni kurulan Türkiye Cumhuriyeti’ni uzun süre uğraştırdı. 1924’ten itibaren ise ülke genelinde büyük çaplı isyan ve ayaklanma faaliyetleri görüldü. Toplumun belirli bir grubunu temsil etme iddiasıyla faaliyet gösterenlerin yanı sıra azımsanamayacak miktarda da şahsi çıkarları için eşkıyalık yapanların varlıkları söz konusuydu. Ülkenin belirli bölgelerinde hüküm süren feodal yapı, yoksulluk, uzun süre silah altında kalma, vergi yükü, toprak sahibiyle olan ilişkiler eşkıyalığın artmasına neden olan en temel sebepti. Türkiye Cumhuriyeti Devleti asayişi bozan unsurlarla mücadele edebilmek için önce asayişi sağlamakla mükellef olan kurumlarla kamu idaresini yeniden düzenledi. 1931’den itibaren eşkıyalığa karşı sergilenen kararlı tutum yedi yıl gibi bir sürede bu durumu ülke gündeminden çıkarmayı başardı. Çalışmada Cumhuriyetin tesisinden itibaren Türkiye’de görülen eşkıyalık türleri arşiv belgelerine göre kategorize ve tasnif edildi.