Lozan Barış Konferansı, Türkler tarafından Millî Mücadele’nin başarı ile sonuçlandırılmasından sonra Müttefiklerin, 27 Ekim 1922 tarihli notasıyla Ankara ile İstanbul hükûmetlerini görüşmelere davet etmesiyle gündeme geldi. TBMM Hükûmeti 1 Kasım 1922’de saltanatı kaldırmak suretiyle konferansa Türk milleti adına tek başına katıldı. I. Dünya Savaşı’nın sonunda kurulacak yenidünya düzeninde azınlıklar konusu da önemli bir yere sahipti. Lozan Barış Konferansı’nda birçok konunun yanında azınlıklar (ekalliyetler) meselesi de gündeme geldi. Görüşmelerde Kürtlerle ilgili ayrı bir gündem maddesi açılmadı ve “Kürdistan” sözü de tartışma konusu edilmedi. Bu şekilde Kürt meselesi azınlıklar meselesi kapsamında dolaylı bir şekilde müzakere edilmiş oldu. Konferansta özellikle İngiltere, azınlık kavramının soy, dil, din azınlıkları olarak genişletilmesini gündeme getirdi. Türk heyeti ise azınlık kavramının tanımını İslam hukukuna göre yaparak Kürtlerin ülkede azınlık olmadığını, asli unsur olduklarını savunarak Misak-ı Millî sınırları içinde Müslüman azınlık kavramına şiddetle karşı çıktı. Türk heyeti, müzakerelerde Türkler ile Kürtlerin ayrılmaz bir bütün olduğunu ısrarla vurguladı. Azınlığın tanımında; soy, dil, din ölçütlerinin yerine Müslüman olup olmama ölçütünün dikkate alınmasını önerdi. Türkiye’nin talebi doğrultusunda gayrimüslimlerin azınlık sayılmasına ve ölçütün dinsel esasa göre belirlenmesi görüşü kabul edildi. Müzakerelerde azınlıklarla ilgili maddelerin Türk görüşüne yakın ele alınması sonucunda sadece Müslüman olmayanlar azınlık sayıldı. Lozan Barış Konferansı’nda Türk heyetinin önerisinin kabul edilmesi, İngilizlerin Kürtlerle ilgili politikalarının net bir şekilde Türkler lehine değiştiği bir gelişme oldu. Böylece Kürt meselesi, Lozan Barış Konferansı’nda azınlıklar kapsamında ele alınışı bakımından uzun bir süre uluslararası bir mesele olmaktan ziyade Türkiye, Suriye, Irak ve İran’ın bir iç meselesi hâline dönüştü.