İlk dalga Kovid-19 salgınının ardından otoriteler ve bazı özel şirketler salgınla mücadeleyi ve filyasyonu yaygınlaştırmak adına çeşitli dijital uygulamalar üretme hazırlıklarına başlamıştır. Kullanıcıların riskli kişilerle temas kurup kurmadığını takip eden bu uygulamaların kişilerin Küresel Konumlama Sistemi (GPS) ve bluetooth gibi teknolojiler vasıtasıyla lokasyonlarını ve bireyler arası mesafeleri ölçmesi, güvenlik ve mahremiyet kaygısını da beraberinde getirmektedir. Google ve Apple, 20 Mayıs 2020 tarihinde, bireylerin Kovid-19 pozitif vakalarla yakın temasa maruz kalıp kalmadıklarının tespit edilmesini kolaylaştırmaya yönelik "teknolojiyi halk sağlığı otoritelerine yardım için kullanmak" sloganıyla, kamu sağlığı otoritelerinin oluşturdukları dijital filyasyon uygulamaları tarafından kullanılabilen maruz kalma arayüzünü tanıtmıştır. Bu arayüzün diğer merkezî (centralised)filyasyon uygulamalarına nazaran dağıtık (decentralised) bir sistemle işliyor olması, bu sisteme kullanıcıların mahremiyeti açısından güven oluşturmaktadır. Koronavirüs salgını sırasında teknolojik çözümlerin kullanılması temas takibi için avantajlı görünse de bazı kısıtlamaları da beraberinde getirmektedir. Sosyolojik bir perspektiften bakıldığında, bu çözümleri kullanmanın kritik bir sonucu, insanların verileştirilmesidir ve bu durum bireylerin metalaştırılmasına giden yolu açmaktadır. Bu makale, farklı aktörler tarafından oluşturulmuş dijital filyasyon uygulamaları aracılığıyla üretilen verinin, veri sahipliğinin ve mahremiyet ölçülerinin biyopolitika üzerinden güncel bir okumasını yaparak dijital filyasyon uygulamaları hakkında bir durum değerlendirmesi sunmayı amaçlamaktadır. Aynı zamanda, uygulama kullanıcılarının mahremiyeti ihlal edecek durum ve sistemlerin farkına varmak adına veri okuryazarı olmalarının ehemmiyetini göstermeyi hedeflemektedir.