Günümüz dünyasında protesto eylemleri yalnızca demokratik olmayan rejimlerde değil, liberal demokrasilerde de engeller ve baskıyla karşılaşmaktadır. İklim, çevre ve sosyal adalet gibi alanlarda seslerini protestolar yoluyla duyurmak isteyen toplumsal hareketler bu olumsuz durumdan en fazla etkilenenler olarak öne çıkar. Protesto güvenliğinde protestocunun demokratik hak ve özgürlüklerini öncelikli gören, yöntem olarak müzakereyi benimseyen anlayış yerini kamu düzeni ve güvenliğini öncelik haline getiren, uzlaşmacı olmayan, etkisizleştirme stratejisini sıkça benimseyen bir protesto polisliğine bırakmıştır. Kimi toplumsal hareketlere karşın gösterilen tolerans ise kolluk kuvvetlerinin siyasileştiğine ve farklı hareketlere farklı standartlar uyguladıklarına yönelik eleştirileri daha da şiddetlenmiştir. Bu çalışmada Amerika Birleşik Devletleri, İngiltere ve Kanada başta olmak üzere liberal demokrasilerde protesto hakkının kısıtlanması, gözetimi ve baskı altına alınmasına yönelik güncel eğilimler, bu eğilimler doğrultusunda geliştirilen yeni modeller, araçlar, teknolojiler, yasal çerçeveler ve iç güvenlik bürokrasilerine ilişkin sorunlar incelenmiştir. Protesto güvenliği ve polisliği alanında geçtiğimiz on yıllarda yaşanan dönüşüm ve son dönemde yaşanan gelişmeler, protesto hakkının geleceğine ilişkin demokrasi yanlısı kesimlerce son dönemde daha sık, yoğun biçimde dile getirilen endişe ve kaygıları haklı çıkaran bir görünüm arz eder. Protesto hakkına ilişkin söz konusu olumsuz görünüm ve eğilim, özellikle devlet baskısı ile yurttaşların demokratik arenalara katılımı arasındaki güç dengesizliklerine ilişkin geleceğe yönelik uyarılar içermektedir.