Olayımızda; davacı taraf, fındık bahçelerinden dördünü 17/02/2014 tarihinde, ikisini 24/02/2024 bitkisel ürün sigortası kapsamında Ziraat Bankası Acenteliği aracılığı ile Tarım Sigortaları Havuz İşletmesi AŞ’ye sigortalamıştır. Yaşanan don olayı ile zararın ortaya çıkmasından sonra TARSİM’in acentesi olan Ziraat Bankasına ihbarda bulunulmuş, banka 17 Şubat’ta sigortalanan dört bahçe için hasar tespiti yapıp tazminat ödemesi yaparken 24 Şubat’ta sigortalanan iki fındık bahçesi için ne hasar tespiti ne de tazminat ödemesi yapmıştır. Bunun üzerine işbu dava açılarak davacı iki fındık bahçesi için de tazminat ödemesi yapılmasını talep etmiş, yapılan yargılama neticesinde de ilk derece mahkemesi davayı kabul etmiştir. Yargıtay 11. HD ise, sigorta poliçesinde Ziraat bankasının ilgili şubesi lehine dain-i mürtehin kaydı bulunduğu, sigortadan tazminat talep etme hakkının öncelikle ilgili şubeye ait olduğu, sigortalı konumunda olan davacının ancak bankanın (dain-i mürtehinin) muvafakatini alarak tazminat isteme hakkının olacağını, bundan ötürü de yerel mahkemenin, bankanın şubesince verilecek olan muvafakat sonrasında davanın esasına girmesi gerektiği, aksi takdirde davacının aktif taraf sıfatının (husumet) varlığına ilişkin olan ve mahkemece re’sen göz önünde bulundurulması gereken bu yön üzerinde durulmadan yazılı şekilde uyuşmazlığın esasına girilmesinin hukuka aykırı olacağını ileri sürerek yerel mahkemenin kararını oy çokluğu ile bozmuştur. Çoğunluk görüşüne katılmayan karşı oy yazısında ise, çoğunlukça ileri sürülen “davacının aktif dava ehliyetinin bulunmadığı” görüşünü destekleyen hiçbir yasal düzenlemenin de mevcut olmadığını, sınırlı ayni hak sahibinin muvafakatinin bulunmamasının sigorta tazminatının sigortalıya sadece ödenmesine engel olacağı, sigorta tazminatının sigortalıya ödenmesine karar verilmesi, hüküm fıkrasında ayrıca ödeme esnasında sınırlı ayni hak sahibinin muvafakatinin sağlanmasının hüküm altına alınması gerektiği savunulmuştur. Çalışmamız kapsamında bizim vardığımız sonuca göre de Yargıtayın bu ve istikrar kazanmış diğer kararlarında sınırlı aynî hak sahibinin iznini/muvafakatini dava şartı olarak görmesi isabetli bir görüş değildir.