Beyin ile ilgili bilimsel çalışmalar çok eski tarihlere dayanmasına rağmen son 30 yılda geliştirilen beyin tarama cihazlarıyla yeni bilgilere sahip olunmuştur. Bu bilgilerle beynin “müstakil” bir organ olmadığı ve çevreden etkilendiği görülmüş, mevcut paradigmanın değişimiyle de “sosyal beyin” kavramı ortaya çıkmıştır. Sosyal beyin, beyin ve çevrenin bir bütün olarak ele alınması gerektiğini ifade eder. Böylelikle beyin sadece fen bilimlerinin araştırma alanı olmaktan çıkmış ve sosyal bilimlerin de alanı olmuştur.
Bir sosyal bilim olan sosyal hizmet disiplini de nörobiyoloji çalışmalarından etkilenmekte, bu çalışmaları içermektedir. Sosyal hizmet disiplininde dezavantajlı grupların yaşadığı sorunların (travma istismar yoksulluk vb.) beyin yapısı ve işlevi üzerindeki etkilerinin bilinmesi sosyal hizmet uygulamalarını kanıta dayalı olmasını sağlamaktadır. Aynı zamanda nörobiyolojinin en çok etkilediği sosyal hizmet alanı klinik sosyal hizmet olmuştur. Beyinle ilgili son veriler ışığında beynin nöroplastisite özelliğinden dolayı beynin yeniden yapılandırıldığının bilinmesi, terapötik ilişki ve empati çalışmaları ve uygulamalarında klinik sosyal çalışmacının elini güçlendirmektedir. Sonuç olarak, nörobilim sosyal hizmet disiplinin ayrılmaz bir parçasıdır. Dolayısıyla nörobilim çalışmalarının, sosyal hizmet disiplinine entegre etmek için nörososyal hizmet alanı gerekli kılmaktadır.