Asgari ücret, bir ülkede refah seviyesini belirleyen temel göstergeler arasında yer alır. 19. yüzyılın son döneminde Anglo-Sakson ülkelerinde başlayan ve İkinci Dünya Savaşı’nın ardından dünya geneline yayılan asgari ücret uygulaması, serbest piyasa koşullarında emek ve sermaye arasındaki bakışımsız güç ilişkisiyle belirlenen ücretlerin bu niteliğinin ortadan kalkmasını sağlamıştır. Bu anlamda asgari ücret, devlet müdahalesiyle, müdahalenin kapsamının genişlemesiyle ve sosyal devletin kurumsallaşmasıyla doğrudan ilişkilidir. Türkiye’de asgari ücret, dünyadaki eğilimle benzer şekilde 1950’li yıllarda yasal bir zemine oturtulmuştur. İlk aşamada bölgesel ve sektörel düzeyde yürütülen asgari ücret uygulaması, 1970’lerde bu uygulama yerini ulusal düzeyde belirlenme yöntemine bırakmıştır. Belirtilen dönemde Türkiye'de asgari ücret, sosyal bir nitelik kazanmıştır. Buna karşılık 1980’li yıllar, neo-liberal düzenleme biçiminin egemen hale gelmesine bağlı olarak, Türkiye’de asgari ücretin sosyal niteliğinin aşındığı, asgari ücret başta olmak üzere tüm ücret biçimlerinin baskı altına alındığı ve ücretlerle satın alma gücü arasındaki bağın kopartıldığı bir süreci işaret eder. Asgari ücretin araçsallaştırıldığı bu dönem, 2000’lerin başında yaşanan ekonomik, sosyal, siyasal ve hukuksal gelişmelerin de etkisiyle iyiden iyiye hızlanmıştır. Çalışmada Türkiye’de asgari ücretin araçsallaştırılma süreci, 2002-2022 dönemini kapsayan betimleyici göstergelerden hareketle somutlaştırılmıştır. İncelenen dönemde, reel asgari ücret düzeyi artmasına rağmen, bu ücret düzeyine ilişkin diğer tüm göstergeler olumsuz bir seyir izlemiştir. Ortalama ücret düzeyinin asgari ücret seviyesine yakınsaması, ücretliler içerisinde asgari ücretle çalışanların oranının artması, asgari ücretteki artış oranının belirli dönemlerde enflasyonun gerisinde kalması, gelir dağılımında adaletin sağlanması ve yoksulluk sorununun aşılması yönünde yapısal dönüşümlerin gerçekleşmemesi, çalışma kapsamında ulaşılan bulgulardan bazılarıdır.