Kendilerine has ezkâr, evrâd, âdâb ve erkâna sahip olan ve günümüze kadar varlığını sürdüren tarîkatların ekseriyeti VI/XII. yüzyıllardan sonra teşekkül etmiş, tarihi süreç içerisinde farklı kollara ayrılarak dünyanın birçok bölgesine yayılmışlardır. Bu tarîkatlara mensup olan sûfî şahsiyetler, büyük gayretlerle ulaştıkları bölgelerde dergâh ve tekke gibi yapılar kurarak irşâd faaliyetlerinde bulunmuş, pek çok insanın ihtidâsına vesile olmuşlardır. Kurucusu Abdülkâdir Geylânî’ye nispet edilen Kâdiriyye, bu tarîkatların en meşhurlarındandır. Irak başta olmak üzere Ortadoğu’dan, Afika’ya; Anadolu’dan Balkanlar’a ve doğuda Çin’e kadar geniş bir alana yayılmış ve elliyi aşkın kollarıyla dergâh faaliyetleri yürütmüştür. Ahmed Reşîdî’ye nispet edilen ve merkezi Musul olan Reşîdiyye tarîkatı, Anadolu’nun Şark bölgesinden Hindistan’a kadar geniş bir bölgede faaliyet gösteren ve halen bu bölgelerde müntesipleri olan bir tarîkattır. Yayıldığı coğrafya ve günümüze kadar varlığını sürdürmesi itibariyle Reşîdiyye tarîkatının, Kâdiriyye’nin önemli kollarından biri olduğu söylenebilir. Bu tarîkatın, aynı zamanda Rıfâiyye, Bedeviyye, Desûkiyye ve Sühreverdiyye tarîkatlarıyla da münasebeti vardır. Zira tarîkatın kurucusu olan Ahmed er-Reşîdî bütün bu tarîkatlardan halifelik almış sûfî bir şahsiyettir. İslam topraklarına bu derece yayılmış ve günümüze kadar dergâh faaliyetlerini devam ettirmiş bir tarîkat olmasına rağmen Kâdiriyye tarîkatının kollarına dair ülkemizde yapılan ansiklopedik çalışmalarda dahi Reşîdiyye tarîkatının ismine rastlanmaz. Halbuki günümüze kadar Anadolu’da etkinliğini sürdüren klasik medreselerde yapılan icâzet törenlerinde “ser halka” olarak ismi geçen Mollâ Halil Siirdî gibi bir âlim şahsiyet bu tarîkatın halifelerindendir. Bu mütavazi çalışma, Ahmed er-Reşîdî’nin son nesil torunlarına ulaşıldıktan sonra onlardan elde edilen kaynaklardan istifade edilerek hazırlanmıştır. Bu çalışmayla hem Ahmed er-Reşîdî gibi son dö-nemlerde yetişmiş, Hz. Peygamber’in neslinden gelen, bütün hayatını irşâd vazifesine adamış ve “kutup” olduğu ifade edilen büyük bir sûfî şahsiyet hem de kurucusu olduğu tarîkatın esas ve edepleri tanıtılmaya çalışılmıştır.