Küreselleşme, olarak nitelendirilen bu yeni anlayışla devletin ekonomiden işletmeci olarak yer alması istenmemiştir. Devletin yerine özel sektörün alınmasının istendiği sistemle ilgili dünyada kamu işletmelerinin özelleştirilmesi bu sistemin amaçları arasındadır. Türkiye, 1980’li yıllardan itibaren yaşadığı ekonomik ve siyasi krizler sonucu pek çok sorunla karşı karşıya kalmıştır. Ekonominin çeşitli sektörlerinde İş kayıpları yaşanmaya başlamış, bunun sonucunda kırsal kesimden, kentlere yoğun göç olmuş, kentlerde yoksulların yaşadığı bölgelerde büyümeler oluşmuştur. Gelir dağılımının bozulması, eşitsizlikleri beraberinde getirmiş, eğitimden, kültüre kadar sosyal sorunlara temel teşkil etmiştir. Dünya Bankası (DB) ve Uluslararası Para Fonu (UPF) tarafından gelişmekte olan ülkeler statüsünde nitelendirilen Türkiye, bu kurumlarla işbirliği yapmıştır. Türkiye’deki gelir dağılımının bozulması, işsizliğin artması, yoksul oranının yükselmesinin nedeni olarak gösterilen bu kurumlardan DB, yoksullukla mücadelede Türkiye’de bazı projeleri desteklemiştir. Orta Doğu’da yaşanan krizlerin ardından Türkiye’ye doğru hızlı ve büyük mülteci akını olmuştur. Türkiye’de yoksul sayısının artmasına ve yoksulluğun derinleşmesine sebep olan bu siyasi politikalar, sosyal problemlerin kaynağını oluşturmuştur. Avrupa Birliği’ne (AB) üyelik sürecinde müktesebata uyum çerçevesinde çalışmalar yürüten Türkiye’nin ekonomisinde yaşadığı sorunlar, süreç için önem arz etmektedir. Sosyal sınıflar arasında her alanda yaşanan eşitsizler, insani gelişimde raporlarında sürekli gerileme, Türkiye’nin Batı’ya entegre olmasında önemli bir sorun haline gelmiştir.