Epidemics have had a social impact in every period of history. Until recently, the lack of information about the cause of epidemics has increased the impact of epidemics on society and has caused widespread deaths in the regions where it originated. In addition to death and illness, epidemics have also affected people's social lives, consumption habits, lifestyles, and economic activities. The main reason why the epidemics have profound impacts is the uncertainty about when the epidemic will take place, how much it will spread, and how long it will continue. As a result of the globalization phenomenon and the commercial integration it created, the development of commercial relations between countries and the increase of commercial and non-commercial travels caused the epidemics to spread rapidly worldwide. Although epidemics have negative effects on social life, their economic effects are mostly emphasized due to their economic losses. Economic losses of countries as a result of commercial integration also affect other countries due to commercial relations. The increase in economic losses caused the social life to change due to economic reasons. In the studies in the literature, it is seen that epidemics generally create a crisis by weakening the economic power of countries. Besides the direct effects of epidemics on countries and the global economy, indirect effects of them are also crucial. While it is easier to calculate the direct effects of epidemics on economies, it is not possible to calculate the indirect effects exactly. In addition, while direct effects are seen during the epidemic, indirect effects can be spread over a longer period. In this study, global epidemics that have affected countries deeply in the historical process are discussed. In this context, the changes and effects of epidemics on the economic and social structures of the countries were evaluated and it was aimed to predict possible epidemics.
ÖzGünümüzde çevrecilik, çevrenin korunması ve çevrenin durumunun iyileştirilmesi her sektörün üzerinde durduğu önemli bir konu haline gelmiştir. Bu gelişme etkisini bankacılık sektöründe de göstermiştir. Temel fonksiyonu aracılık olan bankacılık sektöründe, küresel ısınmanın etkilerini gidermek için kullanılan "yeşilleşmek" kavramına olan ilgi artmıştır. Finans sektöründe beklenenden daha hızlı bir şekilde çalışmalar artmış ve her endüstri kendi yeşil girişimleriyle yoğun bir şekilde ilerlemektedir.Bankacılık sektörü, yapısı itibarıyla doğrudan çevre kirliliği yaratan ürünler üretmemektedir. Ancak bankaların iş birliği yaptığı kuruluşlar, kredi verdiği sektörler ve gerçekleştirdikleri işbirlikleri ile dolaylı olarak çevreyi etkilediği bilinmektedir. Yeşil Bankacılık (Green Banking) ile bankacılık sektörünün hem kendi işlemlerinde hem de bu sistemde kullanılan araç-gereç ve donanımların da çevreye uyumlu ve sürdürülebilir olması amaçlanmaktadır. Bu çerçevede çalışmada Türkiye' de yeşil bankacılığın durumu ve çevre üzerindeki etkileri değerlendirilecektir. AbstractToday, environmentalism, the protection of the environment and the improvement of the situation of the environment have become a matter of concern for every industry. This development has also shown its effect in the banking sector. Interest in the "greening" of the global warming has increased in the banking sector, which * Bu çalışma, "13. Uluslararası Bilgi, Ekonomi ve Yönetim Kongresi 2017, 18-20 Mayıs Bakü Azerbaycan" da bildiri olarak sunulmuş ve makale haline dönüştürülmüştür.
2007 yılının Temmuz ayında ABD'de başlayan ve sub-prime mortgage krizi olarak adlandırılan finansal kriz, 2009 yılında başta Yunanistan olmak üzere Euro bölgesi ülkelerine bulaşarak küresel bir nitelik kazanmıştır. Yunanistan 1950'lerde EU-15 ülkeleri arasında en fakir ülke iken, 2000'lerde EU-27 ülkeleri arasında ortalama zenginlikte yer aldı. Bu dönem Yunanistan için üç önemli kırılma noktasına sahiptir. 1950'lerden 1970'lerin sonuna kadar Yunanistan dünyanın geri kalanı ile birlikte petrol şoklarıyla test edildi. Yunanistan OECD'nin en hızlı büyüyün ülkelerinden biri ve Avrupa'nın en hızlı büyüyün ülkesi oldu. Bu güçlü büyüme 1981'de sona erdi ve 1990'lara kadar düşük ve negatif büyüme hızları görüldü. Son olarak 1990-93 yılları arasındaki çabalar sonucu güçlü büyüme 1995 te tekrar başladı. 2004 seçimlerinde parlamentoda çoğunluğu sağlayan hükümet 1990-93'teki reformlara karşı çıktı ve 2004-09 arası kamu harcamaları büyük oranda artırıldı. Yunanistan'da 2009'da başlayan finansal krizin temel sebebi, sürdürülebilir olmaktan çıkan yüksek bütçe açıkları ve kamu borç stoklarıdır. Kamu maliyesindeki bozulmalar, Yunan ekonomisinin kırılganlığını artırarak dış şoklara açık hale getirmiştir. Böylece Yunanistan ekonomisi tarihinin en büyük borç krizi ile karşı karşıya kalmıştır. Bu çalışmanın amacı nedenleri ve sonuçları açısından Yunanistan'da yaşanan borç krizini ampirik olarak analiz etmektir. Çalışmada ekonometrik yöntem olarak "yapay sinir ağları" kullanılmıştır. Ekonometrik modellemede Yunanistan'da yaşanan krizin temel belirleyicilerinin yüksek bütçe açıkları ve kamu kesimi borçları, kişi başına düşen tasarruf oranlarının yetersizliği ve düşük ekonomik büyüme olduğu tahmin edilmiştir.
Finansal krizler 1980 sonrası dönemde üzerinde daha çok tartışılmaya başlayan bir konu haline gelmiştir. Kapitalizm doğası itibarıyla krize yol açma eğilimindedir. Bundan dolayı tarihsel süreç içerisinde birçok kriz görülmüştür. 1980 sonrası finansal krizlere olan ilgi artmıştır. Bunun başlıca nedeni krizlerin görülme sıklığındaki artış ve etkilerinin daha global olmasıdır. Finansal krizlerin ülke ekonomisi üzerindeki yıkıcı etkileri yanında sosyolojik etkileri de bulunmaktadır. Krizlerin bu özelliği bu konuda çalışan kişileri krizleri ortaya çıkartan faktörleri bulmaya yönlendirmiştir. Yeni finansal mimari oluşturma çalışmalarındaki temel konulardan biride finansal kriz göstergelerinin tespitidir. Kriz göstergelerini tespit etmek amacıyla birçok değişik yöntem kullanılmaktadır. Bu modeller genel olarak erken uyarı sistemi (EWS) olarak adlandırılmaktadır. İktisatçıları bu konuda çalışmaya iten temel neden finansal krizlerin ülkelerde yarattığı döviz kaybı, aşırı resesyon ve negatif büyüme oranlarıdır. Bundan dolayı finansal krizlerin öngörülmesini sağlayacak güvenilir göstergelerin tanımlanması büyük fayda sağlayacaktır. Krizlere neden olan faktörler bilinmekle birlikte finansal krizler yeniden ortaya çıkmaktadır. Finansal krizlerin öngörülebilirliğiyle ilgili çalışmalarda gelecekte sorun yaratması muhtemel değişkenlerin tespit edilip izlenmesi amaçlanmaktadır. Bu çerçevede çalışmada Türkiye için 2008 yılındaki kriz dönemi verileri kullanılarak bir sonraki kriz için hangi göstergelerin izlenmesi gerektiği yapay sinir ağı modeli kullanılarak tespit edilmeye çalışılacaktır.
Tarih boyunca pandemi ve salgınların insan toplulukları üzerinde birçok etkisi olmuştur. Bu dönemlerde toplumsal bir sorun olan yoksulluk kavramı farklı boyutlarıyla ve daha derin etkileriyle karşımıza çıkmaktadır. Son yüzyıldaki tıbbi gelişmelere rağmen salgınlar toplumlar için tehdit oluşturmaktadır. Salgınlar bazen belirli bir bölgede etkisini gösterirken bazen de yayılarak pandemi haline gelmektedir. Salgınların en önemli yönü insan kaybına yol açması olsa da ekonomi üzerinde de önemli yansımaları olmaktadır. Bu yansımalar içinde yoksulluk üzerindeki etkileri önemlidir. Yoksulluk, sürdürülebilir geçim kaynakları sağlamak için gelir ve üretken kaynaklarının eksikliğinden daha fazlasını içermektedir. Açlık ve yetersiz beslenme, eğitime ve diğer temel hizmetlere sınırlı erişim, sosyal ayrımcılık ve dışlanmanın yanı sıra karar alma süreçlerine katılım eksikliği de bunun belirtileri arasındadır. Pandemi süreci çeşitli sosyal gruplar arasında orantısız bir yoksulluk ortaya çıkmasına yol açmaktadır. Bundan dolayı yoksulluğun ortadan kaldırılmasının hem sosyal hem de ekonomik etkileri olacaktır. Pandemi dönemleri yoksulluğun temelini oluşturan işsizlik ve eksik istihdamı etkilemektedir. Bu nedenle, üretken istihdam fırsatlarının yaratılması, yoksulluğun azaltılması ve sürdürülebilir ekonomik ve sosyal kalkınmanın sağlanması için esastır. Yoksullar, özellikle kadınlar ve genç insanlar için hem gelir hem de güçlenme sağlayan insana yakışır işler sağlanması da işin farklı bir boyutudur. Bu çalışmada Covid-19 salgınının, en genel haliyle gelire sahip olamama olarak tanımlanan yoksulluk üzerindeki etkisi ele alınacaktır. Yoksulluk herkes tarafından bilinen bir gerçeklik olmakla birlikte yoksulluğun ölçülmesi konusunda farklı görüşler vardır. Literatürde yer alan çalışmaların bir kısmı bir standart oluşturmaya çalışırken bazı çalışmalarda yoksul nüfusun sayısını tespite yöneliktir. Bu çalışmalar yoksulluğun ölçümüyle ilgili birçok yöntemin ortaya çıkmasına yol açmıştır. Bu kapsamda çalışmada literatüre katkı olması açısından çok boyutlu yoksulluğu ölçme yöntemi olarak Alkire-Foster yöntemi tercih edilmiştir. Bu yöntem kullanılarak Türkiye için yapılan analizde 2019 ve 2020 yılı önceki yıllarla karşılaştırılarak Covid-19 döneminde yoksulluğun etkisi ölçülmüştür. Alkire-Foster yöntemi, her bir kişinin aynı anda karşı karşıya kaldığı sağlık, eğitim veya yaşam standartları gibi çoklu yoksunlukları yansıtır. Elde edilen sonuçta rakamın büyümesi yoksulluğun arttığını, küçülmesi ise yoksulluğun azaldığını göstermektedir.
scite is a Brooklyn-based organization that helps researchers better discover and understand research articles through Smart Citations–citations that display the context of the citation and describe whether the article provides supporting or contrasting evidence. scite is used by students and researchers from around the world and is funded in part by the National Science Foundation and the National Institute on Drug Abuse of the National Institutes of Health.
customersupport@researchsolutions.com
10624 S. Eastern Ave., Ste. A-614
Henderson, NV 89052, USA
This site is protected by reCAPTCHA and the Google Privacy Policy and Terms of Service apply.
Copyright © 2024 scite LLC. All rights reserved.
Made with 💙 for researchers
Part of the Research Solutions Family.