Enver ÇAKAR ÖZETStratejik öneminden dolayı, Harput Kalesi eski çağlardan beri birçok devletin egemenlik kurmak istediği önemli bir savunma merkeziydi. Çubukoğulları ile Türk hâkimiyetine geçen Harput, sırasıyla Artuklular, Selçuklular, Dulkadiroğulları, Akkayunlular ve Safevilerin idaresinde kalmış, 1516 yılında ise Osmanlı hâkimeyetine geçmiştir. Harput Kalesi'nde 17. yüzyılda küçük bir askeri birlik görev yapmaktaydı. Kalenin yanı sıra şehrin güvenliğinden de sorumlu olan bu birliğin başında âmir olarak bir dizdar bulunuyordu. Dizdarın emri altında ise bir kale kethüdası ile yeterli sayıda hisar eri vazife yapmaktaydı. ABSTRACTDue to its strategic importance, Harput Castle was an important defense center that many states have wanted to dominate on it since old centuries. Harput which came under the domination of Turks with Cubukoglu remained respectively under Artuklular, Selcuklular, Dulkadirogullari, Akkayunlular and Safeviler, it came under the Ottoman in 1516. A small military unit had duty on Harput Castle in 17th century. A dizdar was as commandant at the head of the unit which had responsibility for the castle and also security of the city. The town's enlisted man in efficient number had duty with a chamberlain of the castle under the command of dizdar.There was a settlement area which was known with the name Kale county in Harput Castle in 17th century. Military officers dwelt usually on here with their families. Community dwellers used to make their mass worship and religious events on places named as Kale Mosque and Huseyin Aga Mosque. Kale Mosque's region was an important center that social and economy events occurred at the same time. A part of merchants as prominent in the city dwelt on Kale County. An architect who concerned on maintenance and care of the castle and officers who served for religion and in foundations were here besides military officers who were responsible for security and public order in Harput Castle.On the study, physical state of Harput Castle in 17th century and military and social function of the castle in the city have been considered, using Ottoman archive documents as sources thereby.
Bugün Bingöl ilinin Kiğı ilçesinde bulunan camisi Akkoyunlu döneminde Pilten Bey tarafından inşa ettirilmiştir. Adını banisinden alan yapı Balaban Camisi olarak da bilinmektedir. Osmanlı döneminde şehir halkına hizmet veren cami, kaza merkezinde bulunan en büyük ibadethane olma özelliğini taşımaktadır. Bu sebepten adı arşiv belgelerinde Câmi-i Kebîr olarak zikredilmektedir. Bu çalışmada bu kadim yapının Osmanlı dönemindeki işleyişi hakkında bilgi verilmiştir. Bu çerçevede mimari özelliklerine değinilmiş ve doğal afetler sebebiyle tarihi süreç içerinde geçirdiği onarımlardan bahsedilmiştir. Ayrıca çalışmada camideki görevliler ve bunların aldıkları ücretler ile cami vakfına tahsis edilen gelirler hakkında bilgi verilmiştir. Böylece Osmanlı döneminde Piltan Bey Camisi ve vakfının tarihsel süreci her yönüyle incelenmiş ve müessesenin sosyal hayattaki rolü üzerinde durulmuştur. Bugün varlığını sürdürerek bölgedeki halka hizmet veren ibadethane 2017 yılında aslına uygun bir şekilde restore edilmek istenmiştir. Fakat yapılan bu yenileme çalışmasının caminin tarihi dokusuna uygun olmadığı görülmektedir.
Osmanlı Devleti'nin, 16. yüzyılın sonlarına doğru İran ve Avusturya ile yaptığı savaşların uzun süreli olması devleti hem askeri hem de mali açıdan olumsuz etkilemiştir. 17. yüzyılda da devam eden bu durum içeride karışıklıklara neden olmuştur. Dolayısıyla 17. yüzyıl Osmanlı Devleti genelinde asayiş olaylarının had safhaya ulaştığı bir dönem olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu yüzyılda Osmanlı ordusu bir taraftan batı ve doğu cephelerinde hâkimiyetini korumak için çabalarken, diğer taraftan da içerdeki âsilerle mücadele etmek zorunda kalmıştır. Savaşlar ve Anadolu'yu kasıp kavuran isyanlar nedeniyle askeri masrafların artması önemli boyutlarda bütçe açığı oluşturdu. 18. yüzyıla gelindiğinde de durum bundan farklı değildi. Osmanlı Devleti, bu yüzyılda da askeri açıdan oldukça masraflı seferlere girişmiştir. Savaşlar sebebiyle Anadolu'da meydana gelen otorite boşluğundan istifade eden kimi yöneticiler devlete başkaldırarak isyan etmişlerdir. Bu bağlamda 18. yüzyılın ortalarında Muş mütesellimi Alaaddin liderliğinde, Muş ve çevre şehir ve kasabalarda ortaya çıkan isyan ve eşkıyalık faaliyetleri devlet için oldukça tehlikeli bir boyuta ulaşmıştır. Alaaddin ve yandaşları Erzurum, Van, Bitlis ve Muş dolaylarında savunmasız pek çok yerleşim yerinde hâkimiyet kurmuşlar ve kendilerine karşı gelen ahaliyi öldürmüşlerdir. Nüfus ve gücünü gittikçe artıran eşkıya lideri, Muş ve çevresinde savunma amaçlı çok sayıda kale, palanga ve kuleler yaptırmıştır. Osmanlı Devleti'nin sınır güvenliğini tehlikeye düşüren ve ahalinin can ve mal güvenliğini ortadan kaldıran bu isyan ve eşkıyalık olaylarının bir an önce bastırılarak, kamu düzeninin yeniden tesis edilmesi devlet için büyük önem taşımaktaydı. Bu sebeple devlet isyan ve eşkıyalık faaliyetlerine sonlandırmak için Çeteci Abdullah Paşa'yı görevlendirmiştir. Yapılan muharebede eşkıya lideri Alaaddin ve destekçileri bozguna uğratılmış bölgede ehemmiyet ve huzur yeniden tesis edilmiştir.
ÖZBugün Tunceli iline bağlı bir ilçe olan Çemişgezek tarihi süreç içerisinde değişik kültürlere ev sahipliği yapmıştır. Osmanlı döneminde din ve etnik köken bakımdan farklı unsurları bünyesinde barındıran Çemişgezek şehri çok kültürlü bir nüfus yapısına sahipti. Şehir merkezinde 16. yüzyılda Müslüman nüfustan daha fazla gayrimüslim nüfus yaşamaktaydı. Ayrıca bu yüzyılda Müslüman ve gayrimüslimler farklı mahallelerde kümelenmişlerdi. Ne var ki sonraki dönemlerde değişik inançlara mensup olan bu toplumlar hemen hemen şehrin bütün mahallelerinde bir arada yaşayarak yakın komşuluk ilişkileri kurmuşlardır. Öte taraftan gündelik hayatın önemli merkezlerinden biri olan ticari mekânlarda da Müslüman ve gayrimüslimlere ait bir kısım işyerleri yan yana bulunuyordu.Şehirde din ve eğitim alanında faaliyet gösteren müessese sayısı 16. yüzyıla nispeten sonraki yüzyıllarda artmıştır. Bu müesseselerin etrafında kurulan yeni yerleşim birimleri de ekseriyetle adlarını bu yapılardan almışlardı. Şehirdeki yerleşim alanlarının çoğunluğu bağ, bahçe gibi yeşil alanlarla çevriliydi. Mahallelerdeki evler de genellikle iki katlı olup, genişlikleri ve kullanım alanları farklılık göstermekteydi.Anahtar Kelimeler: Çemişgezek, şehir, mahalle, dini yapılar, eğitim kurumları ABSTRACT Çemişgezek which is a district connected to the province, Tunceli, has done the honours for the different cultures in the historical process. Çemişgezek which included the different factors in terms of religion and ethnic origin in Ottoman Period had a multicultural population structure. More non-muslims lived in the city center rather than the muslims in 16. Century. Moreover, the muslims and non-muslims came together in the different counties in the century. However, those communities which had the different religions established the closed neighborhood relations as they lived together nearly in all the counties of city in the following periods . Furthermore, a part of business places belonging to the muslims and non-muslims were near-bynear in the commercial places which are one of the important centers in daily life.The number of institutes which had activity in the religious and educational fields increased in the city in the following centuries rather than the sixteenth century. The new dwelling units which were established around those institutes took generally their name from those structures. The most of dwelling areas in the city were surrounded with the green fields such as the vineyards and yards. The housings in the counties were generally two-storey houses their width and usage areas were different.
Eğitim, günümüzde olduğu gibi geçmişte de gelişim ve ilerleme hareketlerinin temelini oluşturuyordu. Bu nedenle bir devletin idari, siyasi, askeri ve ekonomik alanda gelişip büyümesinde eğitimin en önemli unsur olduğu ifade edilebilir. Eğitim sisteminin öneminin farkında olan Osmanlı Devleti, kendinden önceki Selçuklu ve diğer İslam ülkelerinden örnek aldığı eğitim müesseselerine büyük ehemmiyet vermiştir. Eğitim kurumlarını, sürekli değişen ve gelişen çağın şartlarına ve halkın ihtiyaçlarına uygun bir şekilde yenileyerek, devletin ve toplumun büyüyüp gelişmesini sağlamıştır. Osmanlı eğitim sistemi modernleşmenin üst seviyelerine II. Abdülhamid döneminde ulaşmıştır. Bu devirde öğretim yaşına gelmiş her çocuğun eğitim alabilmesi için ilköğretim, devletin sınırları dâhilinde bulunan mahalle, köy ve kasabalara kadar yayılması hedeflenmiştir. Sultan Abdülhamid, bu suretle Anadolu’nun en uzak köşelerinde bulunan yerleşim yerlerine kadar okul yaptırmayı amaçlamıştır. Bu çalışmada Sultan Abdülhamid tarafından Çemişgezek şehir merkezinde yaptırılan Hamidiye Medresesi hakkında bilgi verilmiştir. Bu bağlamda medresenin kuruluş amacından bahsedilmiş ve arşiv belgelerinden hareketle müessesenin inşa tarihi ortaya çıkartılmıştır. Ayrıca çalışmada medresedeki eğitim ve öğretim faaliyetine değinilip medresede okutulan dersler ve bunlara ait kitap listelerine yer verilmiştir. Öte taraftan çalışmada eğitim ve öğretim faaliyetleri sırasında öğrenci kaynaklı yaşanan birtakım olumsuz olaylardan da bahsedilmiştir.
scite is a Brooklyn-based organization that helps researchers better discover and understand research articles through Smart Citations–citations that display the context of the citation and describe whether the article provides supporting or contrasting evidence. scite is used by students and researchers from around the world and is funded in part by the National Science Foundation and the National Institute on Drug Abuse of the National Institutes of Health.
customersupport@researchsolutions.com
10624 S. Eastern Ave., Ste. A-614
Henderson, NV 89052, USA
This site is protected by reCAPTCHA and the Google Privacy Policy and Terms of Service apply.
Copyright © 2025 scite LLC. All rights reserved.
Made with 💙 for researchers
Part of the Research Solutions Family.