Background. Because skin lesions affect self-image, vitiligo affects an individual's emotional and psychological well-being, sexual life and relationships with other people. The literature contains a limited number of studies regarding the localization of vitiligo with respect to its effect on certain variables. Aim. To investigate the effects of the presence or absence of genital involvement in vitiligo on sexual dysfunction, dermatological quality of life (QoL), and susceptibility to other psychiatric disorders such as anxiety and depression. Methods. In total, 90 patients who were admitted to the dermatology outpatient clinic of a tertiary university hospital; the patients included 30 patients with vitiligo with genital involvement, 30 patients with vitiligo without genital involvement and 30 controls (HCs). All groups were evaluated with the Dermatological Life Quality Index (DLQI), Hospital Anxiety and Depression Scale (HAD), Arizona Sexual Experience Scale (ASEX) and Golombok-Rust Inventory of Sexual Satisfaction (GRISS). Results. The HC groups exhibited lower total scores on the DLQI, HAD total score, ASEX and GRISS compared with the vitiligo groups (P < 0.05). No statistically significant difference was found between the vitiligo group with genital involvement and the vitiligo group without genital involvement in terms of DLQI, and total scores for HAD, ASEX and GRISS (P > 0.05). Conclusion.The presence or absence of genital involvement in vitiligo did not have dissimilar effects on the individual's QoL, or their sexual and psychological state.
Türk sinemasının masal formu ile tanışması, 1970'li yıllara tekabül etmektedir. İlk örneklerini Batı kaynaklı masalların sinemamıza uyarlanması ile birlikte veren tür, sadece çocuk seyirciye yönelik gibi görünse de masalların alt metinleri bu görüşün bir yanılgıdan ibaret olduğunu ortaya koymaktadır. Masallar özellikle kadının toplumsal yapıdaki konumuna dair birçok söylem üretmiştir. Masallarda kadınlar; güzellik, cinsellik, cadılık, evlilik, annelik, savunmasız olma, kaderine boyun eğme, saf olma veyahut kötücül zekâya sahip olma gibi nitelikler etrafında kodlanmışlardır. Feminist ideoloji, söz konusu kodların ataerkil düşüncenin ürünleri olduğunu iddia etmektedir. Feminist film kuramı ise bu düşüncenin ekseninde gelişmiş ve filmlerin kadınlara yönelik üretmiş olduğu eril söylemlere eleştirel yaklaşmıştır. Çalışmanın amacı, Yeşilçam'dan seçilen üç masal uyarlamasını feminist film kuramı eşliğinde incelemek ve feminist film kuramının ortaya koymuş olduğu argümanları filmler üzerinden tartışmaktır. Çalışmanın örneklemini oluşturan filmler, Pamuk Prenses ve Yedi Cüceler (1970, Ertem Göreç), Ayşecik ve Sihirli Cüceler Rüyalar Ülkesinde (1971, Tunç Başaran) ve Külkedisi Sinderella'dır (1971, Süreyya Duru). Çalışmada öncelikle feminist düşünceye ve feminist film kuramına dair bir alanyazın taraması yapılmış, ardından örneklemi oluşturan üç film betimsel analiz yöntemiyle incelenmiştir. Filmlerin analizi, feminist film kuramının argümanlarından yola çıkarak belirlenmiş olan dört kategori üzerinden gerçekleştirilmiştir. Söz konusu kategoriler oluşturulurken feminist film kuramının üzerinde düşünmüş olduğu temel kavramlardan olan güzellik, evlilik, ev ve kadınlık ifadelerinden yararlanılmıştır. İncelenen her üç filmde de kadına yönelik benzer kodlara rastlanmıştır. İyi kadınlar, güzel, saf ve cefakâr olmalarıyla ön plandadırlar. Güzellik ödün verilmeyen ve prensesleri hikâyelerinin sonunda mutluluğa kavuşturan en etkin silahlarıdır. Burada mutlu sondan kasıt ise mutlak suretle evliliktir. Masal filmlerinin kötü kadınları ise genellikle çirkin cadı kılığına bürünürler ve oldukça zekidirler. Fakat masallarda iyiler her daim kazandığından bu kötü kadınların hiç şansı yoktur. Masal filmlerinin söz konusu kodları, Yeşilçam melodramları ile oldukça uyum içindedir. Nitekim melodramların kadın kahramanları soylu bir prenses olmasalar dahi yazgıları, masalların prensesler için çizmiş olduğu yazgıya fazlasıyla benzemektedir.
Yeni sinema tarihi yaklaşımı, 2000’li yıllar ile birlikte hem dünyada hem de ülkemizde çeşitli örnekleri verilmeye başlanmış olan yeni bir disiplindir. Klasik sinema tarihinden farkı, süreç odaklı olmasıdır. Yani bir filmin üretimi, dağıtımı, gösterimi, gösterim yapılan salonların fiziki varlığı ve seyircinin filmleri alımlama süreci gibi daha birçok unsur yeni sinema tarihi yaklaşımının ilgilendiği noktalar arasında yer almaktadır. Yeni sinema tarihi yaklaşımı, gelişimini teknolojik ilerlemelere ve buna bağlı olarak dijitalleşen dünyaya borçludur. Zira dijitalleşme ile birlikte araştırmacılar bilgisayarları başından birçok arşiv evrakına ve çeşitli bilgilere ulaşabilmektedir. Aynı zamanda teknolojik gelişmelerin hız kazanmış olduğu günümüz dünyasında belleğin önemi de yeniden keşfedilmiştir. Bu aşamada yeni sinema tarihi yaklaşımının başvurmuş olduğu temel yöntem ise sözlü tarih çalışmalarıdır. Çalışma kapsamında da Malatya ilinin Yeşilçam dönemindeki seyir ve seyirci ilişkilerini anlamlandırabilmek için 5’i kadın ve 5’i erkek olmak üzere 60 yaş üstü toplam 10 kişi ile sözlü tarih görüşmeleri gerçekleştirilmiştir. Yapılan görüşmeler sonucunda, Malatya halkının sinema ile tanışmasının Cumhuriyet’in ilanından önceye denk geldiği, onlarca müstakil sinema binasının bulunduğu, kadınların da erkekler kadar seyir deneyimine katıldığı gibi birçok noktada tespitler yapılmıştır.
Gilles Deleuze and Félix Guattari are among the names who contributed to the development of film philosophy with nomadic thought. In this process, thinkers who explain nomadic thought through concepts have benefited from various concepts such as rhizome, deterritorialization, becoming, movement image, time image, and the body without organs. Within the scope of the study, the aforementioned concepts were discussed in the context of Özcan Alper's film The Festival of Troubadours (Âşıklar Bayramı, 2022). This discussion, which was built on the concepts borrowed from philosophy, was carried out with the categories created over the basic elements of the film about being a nomad. These categories were determined as the rejection of fatherhood, the road and journey, and the contributions of cinematographic elements to nomadic thought. Since the story of the film is based on being a road and a passenger, it carries traces of nomadic thought from the very first scenes. However, it is not appropriate to define nomadism as a simple "state of being in movement". The journey is only the primary reason that drives the characters of the film to become nomads. As a matter of fact, real nomadism is in the soul of the characters and in their minds. Throughout the journey, both characters strive and seek to achieve their goals. The state of being in search has also made them deterritorialized and included them in rhizome relations. Both characters have a common desire: to be liberated. As a matter of fact, at the end of the film, one character is liberated by giving and receiving blessings from all the people who touched his life, and the other character is liberated by discovering that the questions he carried in his mind for years were irrelevant. The Festival of Troubadours is a film based on the great collaboration of cinema and philosophy with its narrative structure and cinematographic preferences.
Andrew Sarris’in 1962 yılında kaleme almış olduğu Auteur Kuramı Üzerine Notlar adlı çalışmasından hareketle kuramsal bir zemine oturtulmaya çalışılmış olan Auteur teorinin, “İyi bir yönetmeni nasıl tanımlarız?” sorusuna cevap aramış olduğu söylenebilmektedir. Sarris’in bu yaklaşımı temelde, filmleri değerlendirme aşamasında yönetmeni mutlak söz sahibi olarak gördüğü ve filmi oluşturan diğer dinamikleri yok saydığı gerekçesiyle eleştirilmektedir. Çalışmada Andre Bazin, Pauline Kael, Peter Wollen, Robert Stam, James Neremore, Edward Buscombe ve Graham Petrie gibi isimler tarafından geliştirilen eleştirilerin seyirciler nazarında nasıl karşılık bulduğu sorusundan yola çıkılmış ve Türk sinemasının Auteur yönetmenleri olarak kabul görüldüğü düşünülen Nuri Bilge Ceylan ve Zeki Demirkubuz sineması özelinde bir tartışma yürütülmüştür. Teori kapsamında eleştirel yaklaşılan noktalar Ekşi Sözlük üzerinden, her iki yönetmene ilişkin sözlük girdileri vasıtasıyla tespit edilmiştir. Bu aşamada içerik analizi yönteminden faydalanılmış ve tespit edilen girdiler metin analizi yöntemiyle yorumlanmıştır. Çalışma sonucunda ise teoriye eleştirel yaklaşan isimlerin savlarının birçok Ekşi Sözlük kullanıcısı tarafından doğrulandığı tespit edilmiştir.
scite is a Brooklyn-based organization that helps researchers better discover and understand research articles through Smart Citations–citations that display the context of the citation and describe whether the article provides supporting or contrasting evidence. scite is used by students and researchers from around the world and is funded in part by the National Science Foundation and the National Institute on Drug Abuse of the National Institutes of Health.
customersupport@researchsolutions.com
10624 S. Eastern Ave., Ste. A-614
Henderson, NV 89052, USA
This site is protected by reCAPTCHA and the Google Privacy Policy and Terms of Service apply.
Copyright © 2025 scite LLC. All rights reserved.
Made with 💙 for researchers
Part of the Research Solutions Family.