İnsanoğlu tarih boyunca zenginlik ve güzellik simgesi olarak değerli taşları kullanmışlardır. Bu taşların seçiminde etkili olan özelliklerden biri de rengidir. Bu çalışmada Divan şairlerinin yeşil renkli değerli taşları şiirlerinde nasıl kullandıkları incelenmektedir. Yeşil renk, Türklerin yaşamında önemli bir rol oynamaktadır. Bu renk, tazeliğin ve baharın rengi olarak görülmüştür. İslamiyet öncesi Türk inanışlarında İyilik tanrısı (Ülgen) ile yeşil renk arasında bağlantı kurulmuştur. İslamiyet’in kabulünden sonra yeşil renk, Türk toplumunda İslamiyet’in ve uhreviliğin sembolü haline gelmiştir. Türkler yeşil rengi bayraklarda ve giysilerde tercih ettikleri gibi değerli taşlarda da tercih etmişlerdir. Divanlara baktığımızda yeşil renkli üç değerli taştan bahsedildiğini görürüz. Bunlar Doğu toplumlarının birçoğunda kutsal kabul edilen yeşim, zebercet (peridot) ve zümrüttür. Divanlarda bu taşların o dönemde takı ve süslemelerde kullanılmış olduklarını görmekteyiz. Yeşil renkli taşlar, yüzüklerde, taht ve taçlarda veya mücevher kutusu gibi bazı eşyaların süslemelerinde kullanılmıştır. Baharda çimenlikler, bahçeler veya gül ağaçları yeşil renkleri ile yeşime, zebercede veya zümrüde benzetilmişlerdir. Bu taşlar hakkında ilginç inanışlara da Divanlarda rastlanmıştır. Bu çalışmada taşlar ve taşların özellikleri hakkında bilgi verilmiştir. Bu değerli taşların nerede çıkarıldıkları, taşlar hakkındaki inanışlar ve kullanım alanları incelenerek her biri örneklendirilmiştir.
Elmas, tarih boyunca değerli bir taş olarak insanların hayatında var olmuştur. Elmaslar karbondan oluşmuş kristalize taşlardır. Bu taş, doğadaki en sert maddedir. Işıltıları ve sertlikleri ile değer kazanmışlardır. Tarih boyunca çeşitli inanışlara göre bu taşlar kutsal sayılmışlardır. Bu değerli taşlar, Divan şairlerine de ilham vermişlerdir. Elmasların çok sert olması ve bu sertlikleri ile diğer madenleri delebilmesi şairleri çok etkilemiştir. Elmas tozunun hem zehir hem de şifa amacıyla kullanımına da şiirlerde rastlanır. Ateşin elmasa zarar vermemesi ve çok derin madenlerden çıkarılması gibi elmasın özellikleri de beyitlerde yer almaktadır. Divan şairleri elmas ile sevgili arasında bağlantı kumuşlardır. Elmasın berraklığı ve parlaklığı Divanlarda sevgilinin bedenine, gerdanına, topuğuna veya tenine benzetilmiştir. Şair kendisinin gözyaşını, şairlik yeteneğini, sözlerini ve şiirlerini de elmasa benzetmiştir. Bir mücevher olarak elmasın kullanımını Divanlarda örneklendirilmiştir. Divanlarda elmas küpelerden, yüzüklerden, iğnelerden ve hançer süslerinden bahsedilmektedir. Elmas kelimesi Divanlarda keskinliği ile çelik manasında da kullanılmıştır. Kesilmiş ve şekil verilmiş elmaslara pırlanta denilmektedir. Pırlanta kelimesi de Divanlarda karşımıza çıkmaktadır. Şairler efsanevi bir elmas olan Şebçerağ’dan da şiirlerinde bahsetmişlerdir. Şebçerağ kelimesi hem padişah tarafından Hz. Muhammed’in kabrine hediye edilen gerçek bir elmasın adıdır hem de efsanevi bir cevherdir. Şairler her iki anlama uygun düşecek şekilde bu kelimeyi şiirlerinde kullanmışlardır. Bu çalışmada öncelikle elmas cevheri hakkında kısaca bilgi verilerek daha sonra Divanlarda ele alınışları incelenmiştir. Aynı konuda çok fazla örneğe rastlanmıştır. Fakat tekrara düşmemek adına her biri için bir örnek verilmiştir.
Arkaik kelimeler, eskiden kullanılan fakat bugün yazı dilinde kullanımdan düşmüş olan sözcüklerdir. Bunların tespiti dilin zaman içindeki gelişimini gözlemlemek adına çok önemlidir. Klasik Türk Edebiyatı çalışmalarında eski metinlerin dil açısından incelenmesi büyük bir rol oynar. Bu anlamda, Klasik Türk Edebiyatı eserleri günümüz Türkçesine göre söz varlığı açısından farklılıklar barındırır. Yalnız Arapça ve Farsça kelimelerin yoğunluğu değil aynı zamanda arkaik Türkçe kelimeler de okur için şaşırtıcıdır. Bu çalışmada H. 1011/ M. 1602 yılında yazılmış olan Şerh-i Cezire-i Mesnevi adlı eserde geçen arkaik kelimeler tespit edilmeye çalışılmıştır. Abdülmecid Sivasî tarafından kaleme alınan bu eser, Mevlâna Celaleddin Rumi’nin Mesnevi-i Manevi adlı eseri üzerine yazılmış bir eserin şerhidir. Yusuf-ı Sineçak, Mesnevi-i Manevi’den seçme beyitlerle Cezire-i Mesnevi adlı bir eser kaleme almıştır. Cezire-i Mesnevi çok sevilmiş, beğenilmiştir. Bu nedenle bu eser üzerine çok sayıda şerh yazılmıştır. Bu şerhlerden biri de Abdülmecid Sivasî’nin Şerh-i Cezire-i Mesnevi adlı eseridir. Bu eserin dilini incelediğimizde bugün kullanımdan düşmüş 63 arkaik sözcük tespit edilmiştir. Bu kelimelerin anlamları tespit edilerek kelimeler alfabetik sırayla okura sunulmuştur. Tespit edilen 63 arkaik sözcüğün 29 tanesi günümüzde kimi yörelerde kullanılmaya devam edilmektedir. Derleme sözlükleri ile bunlar tespit edilerek hangi bölgelerde kullanıldığı bilgisine ulaşılmıştır.
Türk mutfak kültüründe şerbet, önemli bir yer tutmaktadır. On birinci yüzyıldan bugüne şerbetler, Türk mutfağında yer almaktadır. İslam dininde alkolün yasak oluşu ile içecek ihtiyacı daha çok şerbetler ile giderilmiştir. Bu da şerbetlerde çeşitliliği artırmıştır. Şerbetlerin yapımında taze ve kuru meyveler, bal, çiçekler, şeker, endemik bitkiler ve baharatlar kullanılmıştır. Kimi zaman bu hammaddeler kaynatılıp soğutularak kimi zaman ise sadece su ile karıştırılarak servis edilmiştir. Şerbetlerin sunumu ve muhafazası için özel kaplar yapılmış, Osmanlı sofra kültürüne bu eşyalar zenginlik katmıştır. Şerbetlerin çok tüketilmesi Osmanlı toplumunda iş kolları da açmıştır. Soğuk servis edilmesi için dağlardan kar ve buz temin edilmiş, İstanbul’da karlıklarda muhafaza edilmiştir. Sarayın şerbet ihtiyacı için şerbetlerin bir kısmı Şerbethane’de üretilmiş, bir kısmı Anadolu ve Mısır’dan getirtilmiştir. Halk için şerbetçiler bu şerbetleri üretirken bu üretim sistemi kanunname ile düzenlenmiştir. Şerbetler hem serinletici hem de sağlığa yararlı oluşu ile divan şairinin de dikkatini çekmiştir. Şerbetler dönemin hekimlerince çeşitli hastalıkların tedavisinde kullanılmıştır. Kimi zaman da acı ilaçlar şerbete katılarak içilmiştir. Bu çalışmada ilk olarak Türk mutfağında şerbetlerin yeri ve önemi incelenmiş daha sonra divanlarda bahsedilen 20 çeşit şerbet türü hakkında bilgi verilmiştir. Tespit edilen şerbet türleri şunlardır: Hünnap, bal, şeker, erguvan, sirkencübin, gül, menekşe, reyhan, nilüfer, üzüm, hindiba, sübye, nar, kırmız, kavun, vişne, nar çiçeği (gülnâr), dinar, anber ve fuka’a şerbetleri. Bu çalışmada bahsedilen her bir şerbet türünün nasıl yapıldığı ve nelere iyi geldiği hakkında kısaca bilgi verilerek divan şiirinde ele alınışları örneklendirilmiştir.
Divan şairleri, yaşadıkları dönemin özelliklerini eserlerine yansıtmışlardır. Bu eserlere baktığımızda dönemin yeme-içme kültürü hakkında ilginç bilgiler karşımıza çıkmaktadır. Divanlarda geçen içecekleri alkollü ve alkolsüz içecekler olarak iki grupta inceleyebiliriz. Bahsedilen alkolsüz içeceklerin başında şerbet gelir. Şerbet bal veya şekerle tatlandırılmış alkolsüz içecektir. Yaş ve kuru meyvelerden, baharatlardan, bitkilerden, bal ve şekerden şerbet yapımında faydalanılabilir. Şerbet, tatlı ve ferahlatıcı oluşu, sağlık alnında kullanışı ile şairler için olumlu hayallere zemin hazırlamıştır. Fakat sağlık alanında kullanılan şerbetlerin bazılarının acı olması, zehirlerin kimi zaman şerbetlere karıştırılarak verilmesi gibi özellikleri ile de olumsuz kavramlarla ilişkilendirilmiştir. Divan şairleri sevgilinin dudaklarını, ağzını, yüzünü ve ellerini şerbete benzetmişlerdir. Sabahları çiçekler üzerinde oluşan çiğ şairler tarafından şerbet olarak hayal edilmiştir. Somut kavramların yanında soyut kavramlar da şerbet olarak hayal edilmiştir. Kavuşma, aşk, sevgi, vicdan, muhabbet, merhamet, lütuf, barış, vefa, cömertlik veya adalet gibi olumlu kavramlar şaire tatlı gelişleri ile şerbete benzetilmiştir. Aynı zamanda ayrılık, ölüm, ecel, zaman ve pişmanlık gibi olumsuz kavramlar acı birer şerbet olarak ele alınır. Şerbetler, Türk kültüründe kimi geleneklerde hâlâ yaşamaktadır. Nişan/söz kutlamalarında, lohusa ziyaretlerinde veya Ramazan sofralarında şerbet ikram edilmektedir. Bugün unutulan şerbetle ilgili bazı geleneklere de Divanlarda rastlanılmıştır. Şerbetin dilimize olan etkilerinin başında deyimlerde kullanılması yer almaktadır. Bu nedenle divanlarda geçen “nabza göre şerbet vermek” gibi deyimler de incelenerek örneklendirilmiştir.
scite is a Brooklyn-based organization that helps researchers better discover and understand research articles through Smart Citations–citations that display the context of the citation and describe whether the article provides supporting or contrasting evidence. scite is used by students and researchers from around the world and is funded in part by the National Science Foundation and the National Institute on Drug Abuse of the National Institutes of Health.
customersupport@researchsolutions.com
10624 S. Eastern Ave., Ste. A-614
Henderson, NV 89052, USA
This site is protected by reCAPTCHA and the Google Privacy Policy and Terms of Service apply.
Copyright © 2025 scite LLC. All rights reserved.
Made with 💙 for researchers
Part of the Research Solutions Family.