Çocukluk çağı travmaları (ÇÇT) tekrarlayıcı olması, çocuğa genellikle yakınları tarafından yapılması ve uzun süreli etkileri sebebiyle tanımlanması ve tedavi edilmesi en zor travma türüdür. Her kültürde, sosyal sınıfta, etnik grupta ve sosyoekonomik düzeyde görülebilir ve insanlık tarihi kadar eskidir. Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) ÇÇT' ni "Bir yetişkin tarafından bilerek ya da bilmeyerek yapılan ve çocuğun sağlığını, fi ziksel ve psikososyal gelişimini olumsuz yönde etkileyen davranışlar" olarak tanımlar. Önemli olan yetişkinin niyeti değil, eylemin çocuk üzerindeki etkisidir. ÇÇT birçok çalışmada yüksek oranlarda saptanmıştır. Psikiyatrik bozukluklar ile ÇÇT arasında anlamlı ilişki saptanmış, psikiyatrik hastalığı bulunanlarda da ÇÇT oranı yüksek bulunmuştur. Çocuğun fi ziksel ve zihinsel gelişimi yanı sıra, çocukluk çağı ve erişkin dönemde birçok psikososyal soruna yol açan ÇÇT' nin gerçekleşmesinin önlenmesi; gerçekleşmesi halinde multidisipliner bir yaklaşımla ele alınması; uzun süreli izlemlerinin yapılabilmesi büyük öneme sahiptir. Bu derlemede, son çalışmalar ışığında ÇÇT'nin tüm yönleriyle ele alınması ve gerek ruh sağlığı alanında gerekse diğer alanlarında çalışanlara yol gösterici olması amaçlanmıştır.
ÖZAmaç: Günümüzde, intihar girişimlerinin önemli bir halk sağlığı sorunu haline geldiği kabul edilebilir. Bu çalışmada, acil servise intihar girişimi nedeni ile başvuran olguların demografik özel-likleri, intihar girişim yöntemleri ve nedenlerinin belirlenmesi ve mevcut literatür bilgileri ile karşılaştırılması amaçlandı. Olguların intihar girişimi nedenleri arasında ilk sırada aile içi geçimsizlik (n:13, %32.5) bulunurken, bunu kişilerarası sorunlar (n: 15, %37.5) izlemekteydi. 23 (%57.5) olgunun öncesinde psikiyatrik hastalık öyküsü mevcuttu. Girişimlerin %82.5'i ilaç alarak yapılmıştır. Hastalardan 35'i (%87.5) daha önce intihar girişimin-de bulunmamışken, 5'i (%12.5) daha önce intihar girişiminde bulunmuştu. Gereç veSonuç: Kadınlar erkeklerden daha fazla intihar girişiminde bulunmaktadırlar. Daha önceki girişimi ve aile öyküsü temel risk faktörlerindendir. Çalışmanın en çarpıcı sonucu ise önemli bir orandaki olgu için psikiyatri konsültasyonu istenmemiş olması-dır. Psikiyatrik hastalıkların intihar girişiminin etiyolojisinde yer alması nedeniyle, intihar girişiminde bulunan olguların psikiyatrik değerlendirme ve takibe alınmalarının sağlanması hayati önem taşımaktadır. Results: It is seemed that the cases applying for suicide attempts are just 0.13% of all the patients who are in the hospital in the same term.Also, when the general hospital records in the same term are analyzed, it is argued that totally 86 cases have applied for suicide attempts and for 46.5% (40 cases) of those cases psychiatric consultations are not requested. A total of 40 patients received to study there were 32 (80%) women and 8 (%20) men. While the groups age range, 14-45 years, mean age ranged from 23.6±9.3 years. The most frequent cause of the suicide attempt was marital discord (n:13,32.5%) followed by the interpersonal problems (n: 15, %37.5). 23 (57.5%) of cases had prior psychiatric disorder history. 82.5 % of attempts were done by taking drugs.While 35(87.5%) of the patients have not previously attempted suicide, 5 (12.5%) of patients previously attempted suicide. Conclusion:There are more suicide attempts in women than men. Previous suicide attempt and having family history of suicide are detected as basic risk factors. The most striking result of this work is that psychiatric consultations are not demanded for the cases in highly big amounts.Careful and close follow-up of patients with psychiatric disorders and assurance of subsequent psychiatric examination-follow up of the cases who attempted suicide are of vital importance since psychiatric disorders are among the etiology of suicidal attempts.
Aim:The coronavirus disease 2019 (COVID-19) pandemic may predispose front-line intensive care staff to experience mental health problems. The aim of this study was to compare the COVID-19 fear experienced by COVID-19 intensive care unit staff and general intensive care unit staff, and the effects of this fear on mental health. Material and Methods: In this cross-sectional study, a total of 156 participants, 90 (57.7%) participants from the COVID-19 intensive care unit and 66 (42.3%) from the general intensive care unit, were included. A printed questionnaire consisting of the Fear of COVID-19 Scale (FCV-19S), Depression Anxiety Stress Scale (DASS-21), and demographic data were used. Results: Female gender, being a nurse, and working in COVID-19 intensive care unit, were associated with higher depression, anxiety, and stress scores. A significant relationship was found between fear of COVID-19 and depression (ρ=0.399, p=0.044), anxiety (ρ=0.456, p=0.019), and stress (ρ=0.418, p=0.033). Furthermore, as compared to general intensive care unit staff, COVID-19 intensive care unit staff who may have high-risk contact were approximately twice times more likely to experience anxiety and fear of COVID-19 and 3.5 times more likely to suffer from depression and stress. Conclusion:The COVID-19 pandemic has adversely affected the mental health of intensive care staff. Attention should be paid to the mental health of females and nurses working in the COVID-19 intensive care unit. The mental health of intensive care workers should be supported to protect the health workforce.
ÖzKişinin bilinçli ölme isteği olmadan doku hasarı ile sonuçlanan, kendi bedenine yönelik girişim olarak tanımlanan kasıtlı kendine zarar verme davranışı, dünya çapında önemli bir halk sağlığı sorunudur. Kasıtlı kendine zarar verme davranışının nedenleri, risk faktörleri, ruhsal bozukluklarla ilişkisi ve tedavi yaklaşımları tam olarak bilinmemektedir. Sınır kişilik bozukluğu, histrionik kişilik bozukluğu, yeme bozuklukları ve duygu durumu bozuklukları gibi psikiyatrik bozukluklarla birlikte görülmektedir. Ayrıca, kasıtlı kendine zarar verme davranışının intihar davranışından ayırt edilmesi de gerekir. Psikolojik travmanın kasıtlı kendine zarar verme davranışı için bir risk faktörü olduğu ileri sürülmüştür. Travma ve travmatik olaylar uzun zamandır kasıtlı kendine zarar verme davranışı ile ilişkilendirilmiştir. Bu gözden geçirme yazısında kasıtlı kendine zarar verme davranışının nedenleri, epidemiyolojisi ve ruhsal bozukluklar arasındaki ilişkisinin incelenmesi amaçlanmıştır.Anahtar sözcükler: Kasıtlı kendine zarar verme davranışı, etiyoloji, risk faktörleri. AbstractThe deliberate self-harm behaviour which defined as attempting to own body resulting in tisue damage without conscious desire of peolple to die, is a major public health problem worldwide. The causes of deliberate self-harm, risk factors, the relationship between mental disorders and treatment strategies are not fully known. Deliberate self-harm can be observed together with psychiatric disorders such as borderline personality disorder, histrionic personality disorder, eating disorders and mood disorders. Also, deliberate self-harm must be distinguished from suicidal behavior. Psychological trauma has been suggested as a risk factor for deliberate self-harm behavior. Trauma and traumatic events have long been associated with deliberate self-harm behavior. The aim of this review article is to investigate the etiology and epidemiology of deliberate self-harm behaviour and relationship between psychiatric disorders.
Şizofreni önemli halk sağlığı sorunlarından biridir. Şizofreni hastalarında intihar sık gözlenebilmektedir. Şizofreni hastalarının klinik takiplerinde intihar risk faktörlerinin değerlendirilmesi intiharı önleme açısından önemlidir. İntiharın altında yatan faktörlerden biri de serum D vitamini seviyeleri olabilir. Psikiyatrik hastalıkların nörobiyolojisinde D vitaminin önemi giderek artmaktadır. Şizofreni hastalarında intihar ve D vitamini düzeylerinin incelendiği çalışmamızda bu konuda literatüre katkı sağlanacağı düşünülmektedir.
scite is a Brooklyn-based organization that helps researchers better discover and understand research articles through Smart Citations–citations that display the context of the citation and describe whether the article provides supporting or contrasting evidence. scite is used by students and researchers from around the world and is funded in part by the National Science Foundation and the National Institute on Drug Abuse of the National Institutes of Health.
customersupport@researchsolutions.com
10624 S. Eastern Ave., Ste. A-614
Henderson, NV 89052, USA
This site is protected by reCAPTCHA and the Google Privacy Policy and Terms of Service apply.
Copyright © 2024 scite LLC. All rights reserved.
Made with 💙 for researchers
Part of the Research Solutions Family.