Mutlak zihincilik bilincin neden var olduğu sorusunu “bilincin dışında bir şey var olmadığı” şeklinde bir cevap vererek savuştursa da evrensel bilincin nasıl tanımlanması gerektiği ve bireysel bilinçlerin evrensel bilinçten nasıl ayrışacağı gibi yeni sorularla yüzleşiyor. Mutlak zihinciliğin bir türü olarak düşünülebilecek simülasyon teorisi, evrenin arkasındaki zihnin doğası hakkında daha net bir görüş ortaya koyabildiği için bu sorularla muhatap olmuyor. Evren bir programcının zihninin ürünüdür ve bizler de onun/onların yarattığı bu sanal dünyanın içindeki karakterleriz. Ancak görünürdeki avantajına rağmen simülasyon teorisi sanal dünyadaki karakterlerin, yani bizlerin bilince nasıl sahip olabildiğimizi açıklayamıyor. Böylece bilinç problemi başka bir biçimde yeniden karşımıza çıkıyor. Bununla birlikte, yapay bir bilinç oluşturmanın bir yolu bulunabilirse bir simülasyonda yaşıyor olduğumuz düşüncesinin daha ikna edici hale gelebileceği ileri sürülebilir.
Kişisel kimliğimizin sürekliliğinin nasıl sağlandığı, yani hayatımız boyunca nasıl aynı kişi olarak kaldığımız – eğer kalıyorsak – felsefenin en zorlu problemlerinden biridir. Kişisel özdeşlik problemi denilen bu zorluğun aşılması kişinin farklı zamanlardaki var oluşunu kimliğini koruyacak şekilde birbirine bağlayan zorunlu ve yeterli koşulların verilebilmesini veya bir kriterin tayin edilmesini gerektiriyor. Ancak kişisel kimliğin sürekliliğini sağladığı düşünülen kriterler genellikle güçlerini kaynağının güvenirliği hakkında açık ve net bilgilere sahip olmadığımız sezgilerimizden alıyor görünmektedir. Özellikle hayal gücünün kurguları olan düşünce deneyleri sezgilerimizi yoklayan araçlar olarak etkin bir şekilde kullanılmaktadır. Böylece konu hakkındaki tartışmalar diğer felsefi problemlerde örneğini görmediğimiz derecede sezgilerin çarpıştırıldığı bir düşün ortamında yürütülmekte ve bu durum problemin özgül metafizik zorluğunun yanında metodolojik bir zayıflık olarak karşımıza çıkmaktadır.
ÖzetRusya'nın Afganistan işgali ile başlayan süreçte, dini radikalizmin giderek artan bir şekilde dünya gündemine girdiğini söylemek mümkündür. Yıllar süren Afganistan savaşının bitmesi sonrasında geriye, Rusya'ya karşı savaşmış kendilerine mücahit ismi verilen radikal dinci gruplar kalmıştı. 9/11 olaylarının planlayıcısı olarak bilinen Usame Bin Ladin de bu savaşın dünyaya bıraktığı miraslardan biridir. 1988 yılında Usame Bin Ladin'in öncülüğünde kurulan El Kaide'nin ABD'de ikiz kulelere yönelik saldırısı, dünya kamuoyunun dikkatini radikal dinci gruplara ve Orta Doğu'ya çekmeyi başarmıştı. Zaman içerisinde El Kaide içerisinde fikir ayrılıkları yaşanmış ve bu ayrılıklar sonucu küresel bir terör örgütü olan IŞİD ortaya çıkmıştır. Kısa sürede uluslararası seviyede güvenlik tehdidi haline gelen IŞİD, günümüzde Türkiye'nin önemli operasyonları neticesinde Orta Doğu'daki gücünü oldukça yitirmiştir. Bu çalışmada, dini radikalizmin amaçları, radikalleşme süreçleri analiz edilmiş, El Kaide'den IŞİD'e dönüşüm süreci incelenmiştir. Radikalleşmeye giden süreçler toplumsal olarak ele alınıp, önlem geliştirilmediği sürece, bu tarz yapıların yaşamlarını devam ettirecekleri düşünülmektedir.
scite is a Brooklyn-based organization that helps researchers better discover and understand research articles through Smart Citations–citations that display the context of the citation and describe whether the article provides supporting or contrasting evidence. scite is used by students and researchers from around the world and is funded in part by the National Science Foundation and the National Institute on Drug Abuse of the National Institutes of Health.
customersupport@researchsolutions.com
10624 S. Eastern Ave., Ste. A-614
Henderson, NV 89052, USA
This site is protected by reCAPTCHA and the Google Privacy Policy and Terms of Service apply.
Copyright © 2025 scite LLC. All rights reserved.
Made with 💙 for researchers
Part of the Research Solutions Family.