Farklı coğrafyalarda, bir takım merkezi yerleşim yerleri ile yakın çevreleri arasında sosyal, kültürel ve ekonomik ayrışmalar yaşanmıştır. Birbirleriyle ilişkileri ise genellikle merkezin çevreyi şekillendirdiği şekilde olmuştur. Merkezi yerlerde yaşayanlar, özellikle ekonomik yönden avantajlara ve kültürel kazanımlara sahip olmuş, çevrede bulunanlardan daha iyi şartlarda yaşamıştır. İleri düzeydeki yaşam koşulları nedeniyle kendilerini üstün gören merkezdeki kesim ile çevreden gelenler arasında yaşanan gerginlikler veya çatışmalar bazı yerlerde önemli ölçüde izler bırakmıştır. Özellikle 1980’li yıllarla birlikte Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgelerinde baş gösteren güvenlik olayları, çevre yerleşim yerlerinde yaşayanların şehir merkezlerine göç etmelerini doğurmuş ve bu göçler önemli oranda toplumsal sorunlara yol açmıştır. Bu çalışmanın amacı, farklı türden avantajlara ve belirgin bir kültürel algıya sahip olan Cizre merkezinde yaşayanlar ile çevredeki yerleşim yerlerinden göçle gelen köylü ve göçerler arasında yaşanan ilişkisel sorunlara sosyolojik bir yaklaşımla odaklanmaktır. Çalışmanın konusunu merkezde yaşayan ve kendilerini bajari (şehirli) olarak gören ve diğer kesimlerden bariz şekilde üstün/farklı gören kesimin yakın çevreden gelenlere karşı yaklaşımları, aralarındaki ilişkilerin seyri oluşturmaktadır. Nitel araştırma yöntemiyle ve derinlemesine görüşme yoluyla elde edilen bulgular, bajari kesimin dışarıdan gelenlere yönelik üstenci ve alay edici bir yaklaşımı başından beri sergilediği, ilk dönemlere göre bu tutumlarından uzaklaştıkları, üstünlük içeren algının ise son dönemlerde giderek yok olmaya başladığı yönündedir.
Kültür, toplumların ürettiği maddi ve manevi unsurların bütününü kapsar. Toplumsal değişimin hangi boyutlarda gerçekleştiğinin ve güç ilişkilerinin hangi dinamiklere bağlı olarak işlediğinin ipuçlarını da içerir. Modern hayatla birlikte tek tipleşmeye doğru sürüklenen kültürler üzerinde çalışma yapmak toplumsal değişimi anlama açısından önemli bir adımdır. Bu çalışmanın üzerine konumlandığı teorik çerçeve, farklı kültürel görünümlerin günlük hayat üzerindeki izdüşümleridir. Konusunu ise ‘Bajari (Şehirli) Kültürü’nün neye karşılık geldiği, Cizre’nin toplumsal yapısında ve güç ilişkilerindeki rolü oluşturmaktadır. Cizre’de bajari denilen toplumsal kesimin öteki diye konumlandırılabilecek toplumsal unsurlardan farkını kültürel çerçevede ele almak çalışmanın genel amacıdır. Çalışma nitel bir araştırma şeklinde tasarlanmış, Cizre merkezinde ikamet eden ve 45 yaş üzeri 10 kişi ile yüz yüze derinlemesine mülakat yapılmıştır. Ana temalar olarak, bajari kavramının ne olduğu, diğer toplumsal unsurlardan farkları, tarihsel ve toplumsal konumları, ekonomik ve siyasal güçlerle ilişkileri, bajari kavramının gelecekteki temsil durumu gibi konulara odaklanılmıştır. Yapılan bu çalışmayla elde edilen sonuçlar, modernleşme ve küreselleşme bağlamında yerel kültürlerin ortadan kalkma tehlikesi yaşamalarının bir benzerinin Cizre’deki ‘bajari kültürü’ için de geçerli olduğu ve giderek kavramın günlük hayatın dışına itildiği yönündedir.
Türkiye’de geleneksel yaşamın önemli ölçüde çözülmesi ve modern yaşamın hızla yaygınlaşmasının bir sonucu olarak bireyci/bireysel temelde öne çıkan özgürlükçü anlayış, günlük hayatın tutum, davranış, ilişki ve etkileşimlerini yeniden gözden geçirmeyi gerektiren anlamlar barındırmaktadır. Geleneksel yaşamın anlam kodlarını modern dünyanın öngördüğü yaşam pratikleriyle ilişkilendirerek yeni ve farklı anlam arayışlarını denemek ve bunları yaşam tarzı haline getirmek esasen gereklidir, ancak önemli riskler de içermektedir. Örneğin erkeğin birden fazla kadınla aynı anda evli olmasını meşru gören geleneksel yaşam tarzına karşılık, cinsiyetler arası eşitliği ve dolayısıyla tekeşli olmayı zorunlu gören modern hayat arasında kalan, ne sadece birinde karar kılabilen, ne de diğerinden vazgeçebilen toplumlarda önemli ölçüde sorunlar ortaya çıkabilmektedir. Modern hayatın rahatlık öngören konforuna ulaşmayı düşünen ve aynı zamanda geleneksel yaşam tarzının ilişkilerinden uzak kalmak isteyen genç kızlar, kimi zaman tercihlerini geleneksel yaşamın bir formu olan kuma evliliklerinden yana verebilmektedirler. Genellikle evli erkeklerin verdikleri söz ve vaatlerden başka tutunacak bir dal bulamayan kızlar, kuma olarak evlendiklerinde ilk eşlerden daha avantajlı oldukları bazı yönleri öne çıkararak erkeğin güdümündeki çokeşli evliliği olumlu bir şekilde yansıtmaktadırlar. Kuma evliliklerinde ilk eşlerin kocaları tarafından bir kenara atılmasıyla, erkeklerin tüm ilgilerini ve ekonomik kaynaklarını yeni eşe (kumaya) harcamaya yönelmeleri, kuma evliliği yapan kadınların dışa dönük mutlu bir tablo çizmelerine etki etmektedir. Daha çok kısa süreli olan ve önemli sorunları hasıraltı eden kuma evliliğine dair bu cazibeli görünümler, sosyal çevrenin de baskısıyla evlilik planları yapan genç kızlarda soru işaretlerine neden oluşturmakta ve kuma evliliği, öngördükleri bir evlilik alternatifi haline gelebilmektedir. Öyle ki toplumda ‘evli erkeğin birinci karısı olarak gitmekten ve üzerine kuma gelip bir tarafa atılmaktansa, kuma olarak gidip kocanın gözdesi olmak daha iyidir’ şeklinde bazı değerlendirmeler dahi yapılabilmektedir. Bu çalışma, kuma evliliklerinin avantajlı olduğuna dair dışa dönük yüzünün, evlenme döneminde ve çabasında olan genç kızlarda oluşturduğu etkilerin yanında kuma evliliklerinin, genel anlamdaki nedenleri ve kızların bu evlilik türünde etkili faktörleri incelemektedir. Eğitim seviyesinin düşüklüğü ve ekonomik kaynakların azlığıyla doğrudan, toplumsal ve kültürel yapıyla dolaylı yönden ilişkili olan kuma’lık uygulaması, konu ile ilgili yapılmış alan araştırmalarından elde edilen sonuçlar ve literatürden edinilen bulgular ışığında ele alınıp değerlendirilmektedir.
Misafir kavramı yeryüzünde görülen bütün kültür ve medeniyetlerde bir karşılığa sahiptir ve daha çok yabancıların evde ağırlanmasına tekabül eder. Eski medeniyetlerde ve ilahi dinlerin etkili olduğu coğrafi bölgelerde yabancı kimseler “Tanrı misafiri” şeklinde kabul görmüş, memnun olmaları için çaba gösterilmiştir. Misafiri severek ve isteyerek evde ağırlamak anlamındaki misafirperverliğin hangi koşullarda gösterileceği yönünde düşünürler tarafından tartışılmıştır. Coğrafi konumu ve kültürel özellikler bakımından farklılıklar içeren Şırnak yöresi, misafirperverlik görünümlerinde de farklılıklara sahiptir. Özellikle maddi imkânların düşük düzeyde olduğu yörede misafire karşı duyarlılık ise üst düzeydedir. Şırnak’ta yaşanan misafirperverliğin incelendiği bu çalışmada, ayrıca misafirperverliğin ne olduğu, tarihsel süreci ve kültürel bağlamı ele alınmaktadır. Araştırma, modern dünyada giderek azalan ve şekil değiştiren (ticari şekle dönüştürülen) misafirperverlik olgusunun Şırnak’ta yaşatılmasındaki etkili faktörlerin ve misafirperverlik görünümlerinin neler olduğunun ortaya konulmasını amaçlamaktadır. Sosyolojik araştırmalarda sıklıkla kullanılan nitel karakterdeki “durum çalışması deseni” çerçevesinde gerçekleştirilen çalışma, amaçlı örneklem ile belirlenen 10 kişi ile yapılan, derinlemesine mülakatlar yoluyla elde edilen verilere dayanmaktadır.
Hamidiye Alaylarının kurulmasıyla, 48. Alay’ın komutanlığına, II. Abdülhamit tarafından Miran Aşiretinin lideri Mustafa Bey (Mistoyê Mîrî) getirilir ve kısa bir süre sonra kendisine ‘Paşa’lık rütbesi verilir. Çok geçmeden bölgede varlığını devam ettiren farklı din ve etnik unsurları kontrolüne almaya, aşiret ve sülaleleri şiddet ve cebir kullanarak itaat ettirmeye çalışır. Toplumsal yapıyı kendisine göre dizayn eder; sorunlu gördüğü aileleri başka yerlere göç ettirir ve dışarıdan birçok aileyi Cizre’ye yerleştirir. Ağalık sisteminin bölgede köklenmesine, genellikle şiddet ve zor kullanarak korku kültürünün yerleşmesine, devletin baskı ve zora dayalı bir sistem olarak anlaşılmasına neden olur. Silahlı birliğini rakip aşiretleri dize getirmede kullanır, vergi ve haraç yoluyla halkın malvarlığını elinden alır, yağmalar veya talan ettirir. Bütün bunlara rağmen merkezi yönetim tarafından kendisine ses çıkarılmaz. Yaptığı zulümler, bir asır geçmesine rağmen bölge halkı tarafından dillendirilir. Bu çalışma, bölgenin toplumsal yapısının biçimlenmesinde iz bırakan olayların derinlemesine mülakat yoluyla elde edilen verilerinden oluşmaktadır. Paşa’dan önce ve sonraki dönemlerde Cizre’nin toplumsal yapısı, bölgesel düzeyde varlığını sürdüren toplumsal kesimler ve bunların birbirleriyle ilişkileri, oluşan feodal yapılanmalar ele alınmaktadır. Ayrıca bölgenin yönetilmesinde etkili güçler, çeşitli müdahalelerle oluşan sınıfsal ayrışmalar, toplumsal yapıda dinsel ve kültürel statülerin oynadığı rol üzerinde durulmaktadır. Elde edilen genel sonuç ise ilgili dönemde yaşanan gelişmelerin etkilerinin günümüzde de devam ettiği yönündedir.
scite is a Brooklyn-based organization that helps researchers better discover and understand research articles through Smart Citations–citations that display the context of the citation and describe whether the article provides supporting or contrasting evidence. scite is used by students and researchers from around the world and is funded in part by the National Science Foundation and the National Institute on Drug Abuse of the National Institutes of Health.
customersupport@researchsolutions.com
10624 S. Eastern Ave., Ste. A-614
Henderson, NV 89052, USA
This site is protected by reCAPTCHA and the Google Privacy Policy and Terms of Service apply.
Copyright © 2025 scite LLC. All rights reserved.
Made with 💙 for researchers
Part of the Research Solutions Family.