7343 sayılı İcra ve İflas Kanunu İle Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun ile getirilen değişikliklerin en önemlisi, uygulamada “çocuk icrası” ya da “çocuk haczi” olarak bilinen çocuk teslimine ilişkindir. 7343 sayılı Kanun ile çocuk teslimi ve çocukla kişisel ilişki kurulmasına ilişkin İİK hükümleri ilga edilmiştir. Çocuk teslimi ve çocukla kişisel ilişki kurulmasına ilişkin hükümler, 5395 sayılı Çocuk Koruma Kanunu’na m. 41/A vd. hükümleri olarak eklenmiştir. Çocuk teslimi ve çocukla kişisel ilişki kurulması kararlarının icrası konusunda getirilen en önemli yenilik, çocuk teslim merkezlerinin kurulmasıdır. Çocuk teslimi ve çocukla kişisel ilişki kurulması konularında yapılan değişiklikler, genellikle usul hukuku boyutuyla çalışılmıştır. Konu, çocuk hakları ile de yakından ilgili olduğundan bu kapsamda bir değerlendirme yapılması ihtiyacı doğmuştur. Çocuk teslimi ve çocukla kişisel ilişki kurulmasına ilişkin düzenlemeler, çocuğun en temel haklarından biri olan ana-babasıyla ilişki kurma hakkını korumaya hizmet eder. Bu kapsamda çocuğun kişisel ilişki kurma hakkı ile çocukla kişisel ilişki kurulması ayrı ayrı incelenmelidir. Bu konularda çocuğun üstün yararı gözetilerek bir karara varılması gerekir.
6325 sayılı HUAK'ın 18. maddesine 7036 sayılı Kanun m.24 ile eklenen 5. fıkraya göre, "Arabuluculuk faaliyeti sonunda anlaşmaya varılması halinde, üzerinde anlaşılan hususlar hakkında taraflarca dava açılamaz". Bu düzenleme, "dava açma yasağı" olarak nitelendirilmektedir. HUAK m.18/I'e göre, arabuluculuk faaliyetinin anlaşmayla neticelenmesi halinde taraflar ve arabulucu arasında bir anlaşma belgesi düzenlenebilir. Arabuluculuk anlaşması belgesi, arabuluculuk faaliyetinin anlaşmayla sonuçlanması halinde uyuşmazlığın tarafları ve arabulucu tarafından imzalanan ve varılan anlaşmanın yazılı hale getirildiği bir sözleşmedir. Arabuluculuk anlaşma belgesi, maddi hukuku ilgilendiren bir borçlar hukuku sözleşmesi niteliğine sahiptir. Bu sebeple arabuluculuk anlaşma belgesi, tüm sözleşmeler için aranan geçerlilik şartlarına tabidir. Arabuluculuk anlaşma belgesinin tarafları, arabuluculuk faaliyetine konu olan uyuşmazlığın taraflarıdır. Uyuşmazlığın taraflarının iradesinde bir bozukluk ya da aşırı yararlanma halinin bulunması iptal edilebilirlik yaptırımını gündeme getirir. TBK'da düzenlendiği şekliyle, yanılan, aldatılan ve korkutulan kimse sözleşmeyle bağlı değildir. Ayrıca aşırı yararlanma durumunda, zarar gören de sözleşmeyle bağlılıktan kurtulabilir. Geçersizlik türleri arasında "sözleşmeyle bağlı olmama" şeklinde bir yaptırım bulunmamaktadır. Kanunun ifadesi ve hâkim olan güven teorisi birlikte değerlendirildiğinde, bu ifade, iptal edilebilirlik olarak yorumlanmaktadır. HUAK m.18/5 hükmünden anlaşılması gereken, anlaşma belgesi geçersiz olmadığı ya da iptal edilmediği sürece, anlaşmaya varılan hususlarda dava açılamayacağıdır. Arabuluculuk faaliyeti sonunda üzerinde anlaşmaya varılan hususlarda dava açılabilmesi için, öncelikle arabuluculuk anlaşma belgesinin iptal edilmesi gerekir.
Alacağın devri, alacaklının alacağını borçlunun rızası aranmaksızın üçüncü bir kişiye devretmesidir. Alacağın devrinin sonucu olarak alacaklı borç ilişkisinden çıkar. Alacağın devriyle birlikte öncelik hakları ve fer’i haklar devralana geçer. Yenilik doğuran haklar konusunda ise alacağa bağlı yenilik doğuran hakların devirle birlikte devralana geçeceği kabul edilmektedir. Sözleşmeye bağlı yenilik doğuran haklar, tüm borç ilişkisini ilgilendirdiğinden devirden etkilenmez ve devredende kalır. Ancak iptal hakkının alacağın devriyle birlikte devralana geçip geçmeyeceği tartışmalıdır. Hâkim görüşe göre iptal hakkı esasen bağımsız olarak devredilemez. Nitekim iptal hakkı sözleşmeye bağlı yenilik doğuran hak ve kişisel hak niteliğine sahiptir ve tüm borç ilişkisini etkiler. Gittikçe önem kazanmaya başlayan yeni bir görüş ise, iptal hakkının devrinin önünde hiçbir hukuki engel bulunmadığını savunmaktadır. Bu görüş sözleşme özgürlüğü kapsamında iptal hakkının devrinin de mümkün olduğunu ileri sürmektedir. Hâkim görüş, alacağın devriyle iptal hakkının devredende kalacağı yönündedir. Diğer yandan iptal hakkının devralana geçip geçmeyeceği sorusuna cevap aranırken devredilen alacağın niteliği, devreden ve devralanın menfaatlerinin karşılaştırılması gibi kıstaslar dikkate alınmak suretiyle bir değerlendirme yapan görüşler de mevcuttur.
Bir hukuki işlemde birden çok geçersizlik nedeninin aynı anda ve bir arada bulunması mümkündür. Geçersizlik nedenleri kesin hükümsüzlük veya iptal edilebilirlik yaptırımlarına ilişkin olabilir. Kesin hükümsüzlük ve iptal edilebilirlik nedenlerinin bir arada bulunması, Alman hukukçu Theodor Kipp tarafından “çifte etki teorisi” çerçevesinde açıklanmaya çalışılmıştır. Buna göre, kesin hükümsüzlük iptal edilebilirliği dışlamaz. Her iki yaptırım arasında bir yarışma durumu söz konusudur. İleri sürüldüğü dönemde yoğun eleştirilere maruz kalan bu teori, günümüzde gittikçe önem kazanan bir fikir haline gelmiştir. Birden çok iptal nedeninin bir arada bulunması ise çoklu iptale neden olur. Çoklu iptal durumunda iptal nedeni kadar iptal hakkı mevcuttur. Çoklu iptal; beyanda bulunurken sebep gösterilmesi, iptal haklarının sona ermesi ve onamanın sınırlandırılması konularında özellik arz eder.
Product liability is a concept that expresses the compensation responsibility of the producer when the damage occurs due to the fault in the product. The events that may result in product liability consist of multi-link chains. The first link in this chain is the person who produces or puts the product on the market. While the seller is creating the other link of the chain, the last link is usually the consumer. However, it is not always the consumer who suffers; Third parties may also be harmed due to faults in the product. The fact that the injured person is a third party does not prevent the responsibility of the manufacturer. The product liability serves the purpose of eliminating such undesirable negative situations. Therefore, the product liability refers to the responsibility of the manufacturer to anyone who has suffered damage due to a fault in the product, regardless of whether there is a contractual relationship between them. In our positive law, the legal regulation about the product liability had been absent until the Law No. 7223. Numbered 7223 The Law on Product Safety and Technical Regulations adopted on 5/3/2020 and published in the Official Gazette. In this study, by virtue of being a new legal regulation, it’s aimed to examine the concept of product liability with a general perspective.
scite is a Brooklyn-based organization that helps researchers better discover and understand research articles through Smart Citations–citations that display the context of the citation and describe whether the article provides supporting or contrasting evidence. scite is used by students and researchers from around the world and is funded in part by the National Science Foundation and the National Institute on Drug Abuse of the National Institutes of Health.
customersupport@researchsolutions.com
10624 S. Eastern Ave., Ste. A-614
Henderson, NV 89052, USA
This site is protected by reCAPTCHA and the Google Privacy Policy and Terms of Service apply.
Copyright © 2025 scite LLC. All rights reserved.
Made with 💙 for researchers
Part of the Research Solutions Family.