Vaccination has become one of the most effective ways of controlling the spread of COVID-19. Consequently, revealing the evolutionary and cognitive antecedents of COVID-19 vaccine hesitancy and vaccination intention has become crucial. Drawing on the theory of behavioral immune system (BIS), we investigate whether perceived vulnerability to disease (PVD) is associated with vaccination intentions through the need for cognitive closure (NCC) and vaccine hesitancy. The data was collected from 525 adults from Turkey. The structural equation modeling results indicate that of the two dimensions of PVD, germ aversion predicts COVID-19 vaccination intention through sequential mediation of NCC and vaccine hesitancy. Perceived infectability, on the other hand, is directly and positively related to vaccination intention. By showing the mediating role of NCC, our results offer an insight as to why germ aversion translates into vaccine hesitancy, and low vaccination intention. We discuss the potential benefits of considering the roles of BIS and NCC in campaigns and policies targeted at increasing COVID-19 vaccine uptake and suggest implications for such practices.
Bu çalışma, COVID-19 salgını süresince sıklıkla başvurulan sokağa çıkma yasakları dönemlerinde araç kullanımının kısıtlanması nedeniyle yahut kent kullanıcılarının bulaş riskini azaltmak için kendi iradeleriyle toplu taşıma araçlarından kaçınmaları dolayısıyla kentle yeniden ilişkilenmelerini sağlayan yürüme pratiğini, İstanbul gibi yayaların ulaşım hakkının oldukça sınırlı olduğu bir ölçekten ele almayı amaçlamaktadır. Çalışma, yaya olmanın kentsel bir deneyim olarak tarihsel ve felsefi veçhelerini tartışmaya açtıktan sonra, hızlı ve kesintisiz bir hareketlilik (mobilite) üzerine kurulu neoliberal kentte yürümenin nasıl unutulduğuna ve COVID-19 salgını “sayesinde” nasıl yeniden hatırlandığına yoğunlaşmaktadır. Araştırmada amaçlı ve kartopu örnekleme yoluyla “üniversite eğitimli çalışanlara” ulaşılmıştır. Araştırmaya katılmaya gönüllü olmuş 46 katılımcı, İstanbul’un merkez ve periferisi denebilecek 23 farklı ilçesinde ikamet etmektedir. Çalışmada, toplu taşım kullanımındaki değişime dair sosyo-demografik bulguların ötesinde, niteliksel analiz bulgularına göre katılımcıların algı, değerlendirme ve deneyimlerinde çeşitli temalara ulaşılmıştır: Arzulanan bir edim olarak yürümek, olumlu duygulanım pahasıyla ulaşılan bir edim olarak yürümek, salgın günleriyle başa çıkma yolu ve kenti evcilleştirme pratiği olarak yürümek, sosyalleşme biçimi olarak yürümek, politik bir edim olarak yürümek temaları kent tarihi, kent sosyolojisi, sosyal psikoloji ve çevre psikolojisi literatürleri ekseninde tartışılmıştır. Araştırma, COVID-19 salgın günlerinde İstanbul’da yaşayan üniversite eğitimli çalışanlara odaklanmasıyla, giderek artan İstanbul Çalışmaları yazınına katkı sunmaktadır.
Öz: Türkiye'de COVID-19 salgınına yönelik kısıtlamaların yürürlüğe konduğu Nisan ayında, bir sağlık tedbiri olarak önce altmış beş yaş ve üstündekilere, sonrasında ise 20 yaş altındakilere sokağa çıkma yasağı getirilmiştir. Salgınla mücadelenin başarısı açısından, gençlerin resmî kurumlarca yürürlüğe konan bu tedbirlere yönelik tutumları önemlidir. Sağlık tedbirlerine uymamak, sağlığı tehlikeye atmaktır ve gençlerin riskli davranışlar sergilemeye eğilimleri olduğu bilinmektedir. Mevcut çalışmada, Türkiye'nin büyükşehirlerinde yaşayan gençlerin COVID-19 salgınıyla mücadeleye yönelik tedbirleri destekleme düzeyleri, bu desteğin, riskli davranış ve yaşçılık eğilimleriyle ilişkisi incelenmiştir. Veriler, 2096 (1461:K, 635:E) lise son sınıf öğrencisinden çevrimiçi anket yoluyla toplan-mıştır. Öğrencilerin salgınla mücadele amaçlı kısıtlamaları büyük ölçüde destekledikleri, en az desteklenen kısıtlamaların seyahatler ve bir araya toplanmakla ilgili olanlar olduğu görülmüştür. Öz-bildirimlerine göre gençler, nadiren riskli davranışlarda bulunmaktadır ve düşmanca yaşçılık düzeyleri düşük, korumacı yaşçılık düzeyleri görece yüksektir. Bazı yaşam alanlarındaki riskli davranışlar (riskli trafik davranışları ve temizlik kurallarının ihlali) COVID-19 salgınından korunma tedbirlerini desteklemenin anlamlı yordayıcılarıdır ve korumacı yaşçılık, riskli davranışlar kontrol edildikten sonra bile, COVID-19 salgınından korunma tedbirlerini desteklemeyi yordamaktadır.
“Aleviliğe” ilişkin akademik çalışmalardaki artan ivmeye rağmen, Aleviliğin taşıyıcısı ve Aleviliği şekillendiren sosyal özneler olarak “Aleviler” ile ilgili sosyal bilimsel çalışmalar sınırlı gözükmektedir. Bu sınırlılığa karşı bir çözüm arayışı olarak “sosyal psikolojik bakış açısıyla” Alevilerin kendilerini tanımlama ve kimlik inşa süreçlerinin incelenmesi amaçlanmıştır. Bu incelemede, Aleviler/Aleviliğin inanç-teozofisi ve sosyo-tarihsel özgünlüğü olarak addedilen “insanlık” nosyonu bir kolektif kimlik inşası örneği olarak özel bir konumda yer almıştır. Literatürde kentleşme ve modernleşmenin Aleviliği dışarılıklı deneyimlenen bir olgu olmaya götürdüğü değerlendirilmektedir. Buna göre, kentsel hayattaki Alevi öznenin, insanlık nosyonuyla kurduğu bağ ve kimlik repertuvarının “etnik kimlik”, “ana dili” ve “iç-gruba yönelik sosyal temsiller” açısından incelenmesi, bu araştırmanın kapsamını oluşturmaktadır. Çalışma dahilindeki anket uygulaması, 64’ü kadın, 142 Alevi katılımcıyla (Ort.yaş = 37.4) İstanbul ve İzmir kentlerinde gerçekleştirilmiştir. Elde edilen veriler içerik analizi, betimsel analizler, kappa, ki-kare ve tek-yönlü varyans analizleri ile incelenmiştir. Bulgulara göre, katılımcıların beyan ettikleri kimlik ifadelerinin/unsurlarının (f = 1136) %9.6’sını, insanlık kolektif kimlik kategorisi kullanımına dayalı üst-soyutluk düzeyinde kimlik unsuru oluşturmaktadır. Katılımcılar arasında insanlık kolektif kimliği, grup kimliği ve kişisel/ilişkisel kimlik kullanım sıklıklarının etnik kimliğe ve ana diline bağlı olduğu tespit edilmiştir. Katılımcıların iç-gruplarına yönelik sosyal temsillerinde beş kategori açığa çıkmıştır: (1) İnsanlık Kimliği ve Etik Duruşları ile Aleviler, (2) Sosyo-Kültürel Sermaye ve Nitelikleri ile Aleviler, (3) Toplumsal Statüleri ve Politik Angajmanları ile Aleviler, (4) Treytleri ile Aleviler, (5) İnanca Dayalı Kültürel Grup Olarak Aleviler. Sonuçlar, etnik kimlik ve ana dilinin Alevi kimliğini çalışırken dikkate alınması gereken faktörler olduğunu ve iç-grup temsillerinin kimlik sürecinin içeriğini anlamada önemli katkılar sunabileceğini göstermektedir. Makalenin son bölümünde, söz konusu bulgular sosyal kimlik ve sosyal temsiller ekollerine dayanarak sosyal psikolojik açıdan ve ilişkili sosyal bilim disiplinlerine atıfla tartışılmış, yanı sıra araştırmanın sınır(lılık)ları üzerinde durulmuştur.
scite is a Brooklyn-based organization that helps researchers better discover and understand research articles through Smart Citations–citations that display the context of the citation and describe whether the article provides supporting or contrasting evidence. scite is used by students and researchers from around the world and is funded in part by the National Science Foundation and the National Institute on Drug Abuse of the National Institutes of Health.
customersupport@researchsolutions.com
10624 S. Eastern Ave., Ste. A-614
Henderson, NV 89052, USA
This site is protected by reCAPTCHA and the Google Privacy Policy and Terms of Service apply.
Copyright © 2024 scite LLC. All rights reserved.
Made with 💙 for researchers
Part of the Research Solutions Family.