Günümüzde bağımlılık oranlarında ve türlerinde yüksek oranda artış görülmektedir. Bu artışla eş zamanlı olarak bağımlılığın önlenmesine yönelik kurumsal ve yasal birçok düzenleme ortaya çıkmıştır. Ancak diğer yandan toplumsal söylemde, Özne'nin keyif verici maddelere ulaşmayı hak ettiğine dair birçok ifade ortaya çıkmaktadır. Bu çalışmada, madde bağımlılığı ile yasa ilişkisinin bir terapi sürecinde tarihi, kültürel ve güncel değerlendirmeler ışığında söylemsel temelde incelenmesi amaçlanmıştır. Bu amaçla, madde bağımlılığını önleme merkezine yasal düzenlemeler sonucu gönderilmiş bağımlı kişiyle yürütülmüş bir terapi süreci analiz edilmiştir. Analiz Parker ve ekibinin Lacan'ın teorisinden ortaya koyduğu eleştirel söylemsel yaklaşımın ışığında ortaya çıkan Lacanyen Söylem Analizi metodolojisine dayandırılmıştır. Buna göre analizde, klasik söylem analizindeki sözlerin benzerlik ve farklılığından öte; sözdeki karşıtlık, yokluk, anlamın düştüğü/bozulduğu an ve Özne'nin Başka ile ilişkilenirken konumlandığı yere odaklanılmıştır. Sonuçlara göre, kişinin kendi talebinin olmadığı ve güvenin yok olduğu koşullarda yürütülen görüşmelerde terapist ve kişi arasındaki güç ve otorite pozisyonlarının önemli ölçüde etkilendiği görülmüştür. Diğer yandan, maddenin kendisinin ne olduğunun yerine, onun ilişkideki yerinin önemli olduğu ortaya çıkmıştır. Madde kullanıp kullanmama konusunda şüphenin zevk nesnesi halini aldığı durumlarda, terapistin bu şüphe üzerinden kişi ile ilişkilenmek yerine, bunun analizinin sürmesine aracılık etmesi önemli görülmüştür. Son kısımda madde bağımlılığı konusunda klinik uygulamaya yönelik değerlendirmeler toplumsal söylem ışığında verilmiştir.
Histeri terimi eski dönemlerden beri kadın ile obsesyon terimi ise erkek ile ilişkili kullanılmıştır. Freud ve Lacan'ın söylemlerinde de bu yapılanmaların cinsiyetlenme ile eşleştirilerek kullanıldığı görülmektedir. Ancak Lacan'ın belirli bir cinsiyetin belirli yapılarla sınırlı olmadığını vurguladığı yazıları da bulunur. Güncel çalışmalarda da kadın obsesyonu ile ilgili tartışmalar sunulmuştur. Bu yazıda, öznenin kurulumunda histeri ve obsesyon nevrozundaki farklılaşmanın temelleri ve bu farklılıkta cinsiyetlenme konuları incelenmiştir. Ayrıca kadın obsesif yapılanma ile ilgili olası tartışmalara yer verilmiş ve konu kültür ve söylem bağlamında değerlendirilmiştir. Buna göre, Lacan histeri ve obsesif yapılanmalarının öznenin kurulum aşamasında Başka'nın arzusu ile ilişkilenmesi üzerinden farklılaştığını belirtir ve Freud'un bu ayrımı biyoloji ile ilişkilendirmesinin ötesine geçer. Ona göre, biyoloji/gerçek ancak dildeki/simgeseldeki anlamıyla değerlendirilebilirdir. Fallusun metaforik olarak ele alınmasıyla, biyolojik olarak kadın veya erkekten değil, konum olarak dişillik veya erillikten bahsetmeye geçilir. Yapılanmalar da cinsiyetlenmedeki konumlanmayla aynı biçimdedir. Ancak fallusun değerini Başka'nın söyleminden alması, konumlanmada değişimin söz konusu olabileceğine dair işaret olarak görülebilir. Arnavutluk'taki kadın ve erkek konumlanmalarının değişebildiği yeminli bakireler geleneği, cinsiyetlenmenin söylem içinde kurulan bir konumlanma olduğuna örnek oluşturmaktadır.
Intrusive thoughts and repetitive behaviors are very diverse and occur in numerous forms but people with such different forms of symptoms are diagnosed under the category of obsessive-compulsive disorder (OCD) in the symptom-based system. The social constructivist approach, which is having an increasingly and substantial impact on psychotherapy research, emphasizes the subjectivity of individuals since the therapeutic field focuses on one-on-one work. Although studies on psychotherapy and language use are expanding, specifically the subjectivity of people labeled with the obsessive-compulsive disorder has not yet been studied by using a combination of qualitative, discursive, critical, and language-based perspectives. The main purpose of this study is to critically evaluate the symptom-based diagnosis in the therapeutic process especially OCD symptoms, with a particular emphasis on the subjectivity of people and their discursive practices. For this aim, interviews were conducted with six participants, who diagnosed with OCD and selected via purposive sampling method. As for the qualitative analysis, critical and Lacanian Discourse Analysis perspectives were utilized. The analysis revealed that the participants’ basic signifiers, positioning, and relationships with the Other were quite distinct, although they were all diagnosed under the same category of OCD. Additionally, differentiated discourses of the patients and gender differences emerged crucial issues, that were discussed considering literature. These findings suggested that individuals should be carefully listened to within their subjectivity and psychological structures rather than being broadly categorized based on their symptom similarity. Based on the findings, the current study presents a diagnostic debate and key clinical implications.
The COVID-19 pandemic may have been psychologically stressful for everyone who was affected by it, but people who are predisposed to mental health problems may have felt it more intensely than others. Students at universities are one of these vulnerable populations. The uncertainty brought on by COVID-19 had a negative psychological impact on them, but this effect became more complex in the process of restarting education after a long break. The purpose of this study is to investigate the psychological situation of Turkish university students during the period when face-to-face education began to reappear as a result of the COVID-19 precautions being reduced. For this aim, the psychological situation of 224 Turkish students aged 17–25 was assessed using the Beck Depression Inventory (BDI), State and Trait Anxiety Scale (STAT), Connor Davidson-Resilience Scale (CD-RISC), Positive and Negative Affect Schedule (PANAS), and Brief Symptom Inventory (BSI). In addition, the students were asked about their life satisfaction, chronic illness, duration of physical activity, screen time, and needs of psychological support. The results revealed that during this period, students reported low levels of exercise and physical activity time, increased time spent in front of a screen, low life satisfaction, higher rates of receiving and needing psychological support, and higher levels of negative affect, depression, anxiety, and brief symptoms. Furthermore, the results showed that positive affect and resilience are protective factors for psychological health. The findings of the study highlighted the critical role of psychological support services at universities in promoting and preserving students' mental health.
scite is a Brooklyn-based organization that helps researchers better discover and understand research articles through Smart Citations–citations that display the context of the citation and describe whether the article provides supporting or contrasting evidence. scite is used by students and researchers from around the world and is funded in part by the National Science Foundation and the National Institute on Drug Abuse of the National Institutes of Health.
customersupport@researchsolutions.com
10624 S. Eastern Ave., Ste. A-614
Henderson, NV 89052, USA
This site is protected by reCAPTCHA and the Google Privacy Policy and Terms of Service apply.
Copyright © 2024 scite LLC. All rights reserved.
Made with 💙 for researchers
Part of the Research Solutions Family.