ÖzHabermas'ın İletişimsel Eylem Teorisi modern kapitalist toplumda baskı ve tahakkümden özgürleşimin mümkün olduğu iddiasına dayanır. Bu teoride, toplum, "yaşam-dünyası" ve "sistem"in birleşiminden meydana gelen iki katmanlı bir yapı olarak kavranır. Yaşam-dünyası, bireyler arasında anlaşma yönelimli etkileşimlerin meydana geldiği alanın sınırlarını çizer. Dolayısıyla bu alan iletişimsel rasyonelliğe dayanan iletişim eyleminin alanıdır. Buna karşın amaç-rasyonel eylem üzerinden koordine edilen sistem, ekonomi ve devlet (para ve güç ilişkileri) yapısal bileşenlerinden meydana gelir. Habermas'a göre, modern toplumların temel problemi, yaşam-dünyasının sistem tarafından sömürgeleştirilmesinin kaynaklanmaktadır. Anlaşma yönelimli etkileşimler üzerinden işleyen bir alanın, giderek artan ölçüde sistemik unsurların zorunluluklarına tabi kılınması modernitenin krizidir. Modernitenin krizi, bu bağlamda, üstesinden gelinebilecek tarihsel-olgusal bir durumdur. Sonuç olarak Habermas'ın teorisi özgürleşim problemini, yaşam-dünyasını sistem yapıları karşısında güvence altına alacak kurumsal yapıların geliştirilmesine bağlar. Dolayısıyla modernite projesi, modernitenin sonuna gelindiğini iddia eden postmodern teorilerin aksine, henüz tamamlanmamış ve kendi kaynaklarına dayanılarak yeniden yapılandırılabilecek bir projedir. Bu makale, modernitenin krizi olarak sömürgeleştirme tezinin "İdeoloji Olarak Teknik ve Bilim" adlı metninde yer alan ilk versiyonunu açıklamayı ve Habermas'ın kariyerinin başından itibaren aynı tezi farklı bir perspektiften savunduğunu göstermeyi amaçlamaktadır.
Kamusallığın Yapısal Dönüşümü, felsefe, sosyoloji, tarih, iletişim gibi farklı disiplinlerin verilerini sentezleyerek demokrasilerin örgütlenme ya da meşruiyet ilkesi olarak kamusal alanın jeneolojisini yapan olağanüstü kapsamlı, paradigmatik bir eserdir. Bu eserin önemi, her şeyden önce, Eleştirel Teori'nin normatif bir temelde yeniden yapılandırılmasına imkan veren "tahakkümden bağımsız iletişim" düşüncesinin ele alındığı ilk yer olmasıdır. Habermas'ın felsefesinde kamusal alan, bireylerin özel alanlarından çıkarak eşit yurttaşlar olarak tartışmaya katılabildikleri, toplumsal, kültürel ve politik her türlü mesele üzerine söz söyleyebildikleri, özgür tartışmanın alanı olarak tanımlanır. Ona göre, burjuva toplumuna özgü tarihsel bir kategori olarak ortaya çıkan ve gelişen bu alan, rasyonel tartışma yoluyla yurttaşlar arasında mevcut problemlerin çözümü için rasyonel bir uzlaşmanın tesis edilebilmesini mümkün kılması anlamında demokrasilerin kurucu/normatif unsurlarından birini oluşturur. Bu anlamda, kamusal alan, yurttaşların kendi kaderlerini özgür tartışma yoluyla belirleyebildikleri, rasyonel politik irade oluşumu alanı olarak kavranır. Eserin son bölümünde, 19. Yüzyıldan itibaren bu yapıların çözülme eğiliminde olduğunu, kamusal alanın bireylerin tahakküm altına alınmasına götüren yapısal bir dönüşüme uğradığını ileri sürse de, Habermas'ın felsefesinin evriminde (farklı teorik çerçeveler içerisinde de olsa) rasyonel politik irade oluşumunun mekanı olarak kamusal alanın ideal bir şekilde nasıl tesis edileceği daima merkezi bir tema olarak kalır. Bu makalede, ilk olarak Kamusallığın Yapısal Dönüşümü'nde hem tarihsel hem de normatif bir kategori olarak kamusal alanın ele alınış biçimi tartışılmaktadır. İkinci olarak Habermas'ın, kamusal alanın yapısal dönüşümüne ilişkin yorumunun açmış olduğu temel tartışmalar ele alınmaktadır.
BackgroundLesbian, gay, bisexual, transgender, intersexual and queer (LGBTIQ) individuals are often stigmatized due to their minority status. Sexual-minority stress is often discussed as a risk factor for the increased mental health problems reported in this population.ObjectiveThe current study (1) investigated eating attitudes and depressive symptoms in a sexual minority sample from Turkey who identify themselves as LGBTIQ and (2) explored the role of sexual minority stressors beyond the potential predictors of eating attitudes and depressive symptoms in this population.MethodsRecruitment was supported and streamlined by several Turkish NGOs and LGBTIQ community networks. Sociodemographic measures, eating attitudes, depressive symptoms, sexual minority stressors (e.g., heterosexist experiences, internalized homophobia), and the potential predictors of eating attitudes and depressive symptoms were assessed with an anonymous online survey between February 2022 and June 2022. The sample consisted of 440 participants. The mean age was 31.92 (SD = 11.82). The majority of the participants reported their current gender identity as male (64.3%; n = 440) and their sexual orientation as attracted to men (62.8%; n = 439). For 79.7% of the participants, the assigned sex at birth was man (n = 439).ResultsTwo separate three-stage multiple hierarchical regression analyses were conducted, controlling for sociodemographic characteristics and the risk and protective factors of eating attitudes and depressive symptoms. Disturbed eating attitudes were predicted by assigned female sex at birth, higher scores for depression, social isolation, and the total number of heterosexist experiences, and lower distress related to heterosexist experiences. Depressive symptoms were predicted by assigned female sex at birth, lesbian sexual orientation, disturbance in eating attitudes, increases in generalized anxiety, and distress related to daily heterosexist experiences.ConclusionThe current study demonstrated the significant role of sexual minority stressors in the prediction of disturbed eating attitudes and depressive symptomatology beyond the general psychosocial vulnerability factors. These findings emphasize the need for developing strategies to reduce prejudicial attitudes at the societal level and to enhance the skills of LGBTIQ individuals in coping with sexual minority stressors in Turkey.
The most provocative and crucial argument of Habermas' Theory of Communicative Action is the claim that the parties participating in communicative action can reach an understanding and agreement in any case if they aim to reach an agreement, not to dominate/oppress or manipulate each other. This claim, which is at the core of his social theory as a whole, requires an analysis of the conditions for reaching an agreement in communicative action. In this regard, Habermas provides the most detailed analysis of these conditions from the linguistic perspective in his article: “What Is Universal Pragmatics?” This article discusses Habermas’ linguistic justification for the Theory of Communicative Action through an elaborative reading of “What Is Universal Pragmatics?”
scite is a Brooklyn-based organization that helps researchers better discover and understand research articles through Smart Citations–citations that display the context of the citation and describe whether the article provides supporting or contrasting evidence. scite is used by students and researchers from around the world and is funded in part by the National Science Foundation and the National Institute on Drug Abuse of the National Institutes of Health.
customersupport@researchsolutions.com
10624 S. Eastern Ave., Ste. A-614
Henderson, NV 89052, USA
This site is protected by reCAPTCHA and the Google Privacy Policy and Terms of Service apply.
Copyright © 2025 scite LLC. All rights reserved.
Made with 💙 for researchers
Part of the Research Solutions Family.