Bu çalışma, Sağlık Hizmetleri Meslek Yüksekokulu öğrencilerinin Geleneksel ve Tamamlayıcı Tıp (GETAT) uygulamaları hakkındaki bilgi düzeylerini ve tutumlarını belirlemek ve davranışlarını değerlendirmek amacıyla yapılmıştır. Materyal ve Metot: Tanımlayıcı tipte olan bu çalışma Çankırı Karatekin Üniversitesi Eldivan Sağlık Hizmetleri Meslek Yüksekokulu'nda öğrenim gören 1. ve 2. sınıf öğrencileri arasında 2019 yılı Ocak-Mart ayları arasında gerekli izinler alınarak yapılmıştır. Araştırmanın örneklemini çalışmaya katılmayı kabul eden toplam 264 gönüllü öğrenci oluşturmuştur. Tarafımızca hazırlanan 21 soruluk anketin öğrenciler tarafından doldurulması istenmiştir. Anketin birinci bölümünde katılanların sosyoekonomik seviyesini tespit etmek için demografik ve sosyoekonomik durumlarını gösterir sorular sorulmuştur. İkinci bölümde ise öğrencilerden GETAT uygulamalarına yönelik bilgi durumlarını ölçen sorulara cevap vermesi istenmiştir. Bulgular: Çalışmaya katılan 264 öğrencinin %62,90'ı kız, %37,10'u erkek idi. Öğrencilerin %53,80'i İlk ve Acil Yardım, %28'i Evde Hasta Bakımı, %18,20'si Çocuk Gelişimi programında öğrenim görmekteydiler. Çalışmamıza katılan öğrencilerin arasında GETAT uygulamalarını hiç kullanmayanların oranı %71,20 iken bu uygulamaların yararlı olmadığını düşünenlerin oranı %4,20'dir. GETAT hakkındaki bilgiye en çok internetten ulaştıklarını ve GETAT uygulamaları yönetmeliğinde kabul edilen 15 yöntemden en sık bilinen uygulamaların sırasıyla; kupa uygulaması (n=206), sülük uygulaması (n=198) ve hipnoz (n=193) olduğu belirlendi. Sonuç: Sağlık Hizmetleri Meslek Yüksekokulu'nda okuyan öğrencilerin GETAT konusunda bilgi düzeylerinin yeterli olmadığı ve çeşitli eğitimler verilerek öğrencilerin bilinçlendirilmesi gerektiği sonucuna varılmıştır.

Background. Schistosomiasis caused by Schistosoma parasites is one of the most common parasitic infections worldwide. Genetic regulation of the genus Schistosoma, which has different developmental stages throughout its life, is quite complex. In these parasites, thousands of long noncoding RNAs (lncRNAs) estimated to be functional were identified. Identifying the transcripts expressed in common and detecting their functions for better understanding of the role of these lncRNAs require a comparative study. Methods. Assembled RNA-seq datasets belonging to S. mansoni and S. haematobium were obtained from the National Center for Biotechnology. A basic local alignment search tool (BLASTN) analysis was conducted against previously constructed lncRNA library to identify the common lncRNAs between two species. LncRNAs target genes and their gene ontology annotation was performed. Results. In S. mansoni and S. haematobium, 5132 and 3589 lncRNA transcripts were detected, respectively. These two species had 694 lncRNAs in common. A significant number of lncRNAs was determined to be transcribed from sex chromosomes. The frequently expressed lncRNAs appear to be involved in metabolic and biological regulation processes. Conclusions. These two species share similar lncRNAs; thus, this finding is a clue that they might have similar functions. In sexual development, they especially might play important roles. Our results will provide important clues to further studies about interactions between human hosts and parasites and the infection mechanisms of Schistosoma parasites.

Objective: Strongyloides stercoralis, which is a soil-borne helminth, affects tens of millions of people in the whole world, and may cause life-threatening chronic infections. In this study, the purpose was to examine the data of the reported strongyloidiasis cases in Turkey on age, gender, clinical findings, underlying diseases, diagnostic methods and treatment modalities by using a pooling analysis method.Material and Method: Strongyloides stercoralis cases were accessed by reviewing two national electronic databases (ULAKBIM Medical Database and http://www.turkmedline.net/), and three international electronic databases (PubMed, Web of Science Core Collection and Google Scholar).Results: In the review a total of 20 cases, 12 of which were national and 8 of which were international, were determined. In this case report, 20 cases that had the strongyloidiasis diagnosis were identified. Six of these patients were female, and 14 were male. The average age was 43.6 (range: 8-82). The most common symptoms determined were: abdominal pain (n=12, 60%); diarrhea (n=8, 40%); nausea/vomiting (n=7, 35%); weight loss (n=5, 25%); cough n=5, 25%); and fever (n=4, 20%). Strongyloidiasis was diagnosed in 11 cases only with a microscopic examination of the stool; and in 2 cases with an histopathological examination. Albendazole stands out in the treatment, generally. Conclusion:Since Strongyloides stercoralis may cause life-threatening infections in patients whose immune systems are suppressed, the patients who receive immunosuppressive treatment must be evaluated for the presence of strongyloidiasis. It is predicted that, the resulting data from the analysis of the 20 patients diagnosed with strongyloidiasis, will provide an increased awereness in the clinical setting.

No abstract