In the beginning of the 2nd millennium BC, the tradition of burial mounds defined as kurgan tombs emerged on the frontiers of Transcaucasia and Northwest Iran, known as the plateaus of the Eastern Anatolia Region. Contrary to the emergence of these tombs, most of the settlements in the region vanished. Political motivations may be the reason for such a change, or as claimed, people may have left the plains and started animal husbandry due to climate instabilities. Accordingly, this paper seeks to bring together these views in a theoretical framework and discuss them in light of climate, people, environment, and migration.
Fallus, uygarlık tarihi boyunca egemenliği, servet ve bereketi temsil etmiştir. Görsel figürlerde birçok kez abartılı erekte erkek genital organı olarak tasvir edilen fallusla birlikte testissiz örnekleri de vardır. Bu örneklerde dikkati çeken diğer bir nokta da boy uzunluğunun kısa olmasıdır. Mitolojide bereket tanrısı olarak geçen Priapus da büyük, erekte fallusuna karşın, kısa boylu, çirkin bir yüz görünümüne sahiptir. Bu özellikler, günümüz modern tıp bilgilerine göre, konjenital adrenal hiperplazi hastalığına sahip bireylerin fenotip özelliklerini yansıtır. İşin ilginç tarafı ise bu hastaların aslında erkek olmamasıdır. Konjenital adrenal hiperplaziler, kortizol sentezinden sorumlu genetik defektlere bağlı olarak kortizol sentezindeki defektlerle karkaterize edilen ve böbreküstü bezi yetersizliği ile sonuçlanan bir hastalıktır. 21 hidroksilaz eksikliğine bağlı konjenital adrenal hiperplazide enzim yolağındaki bloğa bağlı olarak dişil cinsiyet hormonu östrojen sentez edilemez ve yolak erkek cinsiyet hormonunu androjenlerin aşırı üretilmesine yol açar. Aşırı androjen üretimi karyotip olarak hem erkek hem de dişilerde gerek genital organlarda gerekse de diğer bedensel özelliklerde virilizasyona yani yan erkekleşmeye neden olur. Aşırı kıllanma, yaygın sivilceler ve hiperandrojenizme bağlı kemik olgunlaşmasındaki hızlanmaya bağlı nihai boyun aşırı kısa olması görülür. Kadınlarda klitoris o kadar büyür ki, erkek genitalyası görünümüne dönüşür. Bazı durumlarda bu dişi bireyler, erkek sanılarak büyütülür. Biz, Priapus’un tasvirlerinden yola çıkarak gerçekte bir erkek olmayıp, aşırı büyük dış genitalyası, boyunun aşırı kısa olması, çirkin yüz görünümü, olası sivilceler, hatta bazı figürünlerin de testissiz olması nedeniyle 21 hidroksliaz ekskiliğine bağlı basit virilizan tip ya da 11 beta hidroksilaz eksikilğine bağlı konjenital adrenal hiperplaziden muzdarip bir dişi olabileceğini varsayıyoruz. Moden biyoloji ve tıp bilgilerine dayanan bu yaklaşımın mitoloji ile geçmiş kültürlerdeki dişilliğe, erilliğe ve onların beden algılarına olan kavrayışlarını değerlendirmede kırılma yaratacak önemli bir açılım sağlayacağını da düşünüyoruz.
It is stated that the names Persian and Median are mentioned for the first time in the stele of Karagündüz, which was built by Menua, son of Ispuini, the great king of the Kingdom of Urartu
Archaeological remains from the Paleolithic Age discovered during the studies conducted in Tunceli, Erzurum, and Malatya in Eastern Anatolia reveal that the region has been a hub of attention for communities since ancient times. The primary justification for such a deep-rooted history in the region can be attributed to the plenitude of caves and shelters under rocks, rich forests, flora, and the availability of animals for hunting. Especially, the Upper Euphrates-Malatya section of the region hosted permanent settlers during the Aceramic Period. However, very few of the architectural structures of these early settlers, including the Neolithic Period, have been reached. The main reason for this is the dense alluvial soil that covers the settlements. Because the existence of movable cultural assets detected in the region, which lapsed into silence regarding architecture in the Neolithic period, contradicts this situation. The archaeological records brought together as a whole with this study, support the existence of countless artifacts in the region in the Neolithic and prehistoric periods. In some of the settlements, which we reevaluated for another purpose, the existence of Neolithic architecture was confirmed, albeit weakly, when we reached the bedrock. Archaeological traces of the strong dynamics of Halaf, Obeyd, and Uruk cultures have been encountered in the Upper Euphrates-Malatya and Upper Murat-Van sections of the region, which have not been widely covered for the Neolithic Period in the literature. As a result, both the stratigraphic accessibility and the periodic progression of the great cultural transformations in Eastern Anatolia facilitated access to the settlement data of these cultures. Additionally, the questions concerning these transformations in the dwelling policies of the settlements along with the turmoil experienced throughout the region as of the beginning of the 3rd Millennium BC were discussed. Through this process, the Kura-Araxes culture, which radically changed the settlement order, dominated the region. The loss of the authority of the Uruk culture under the influence of Mesopotamia was much more effective in maintaining this dominance. It has been determined that even during the transition period to the 2nd Millennium BC when the settlers of Kura-Araxes lost their political hegemony, the traces of the powerful settled peoples in the Upper Euphrates-Malatya section continued, though they receded gradually. It was determined that almost all the established settlements in Erzurum-Kars and Upper Murat-Van section were abandoned and people migrated to high plateaus. The sizes of a few inhabited settlements diminished, and the architectural entities declined. This cycle which was experienced in Eastern Anatolia indicates that a colossal disaster occurred. All these records document that the settlers opted for an active life to adapt to the environment. To this end, the reasons for the transformation in the settlement policies of the peoples from the beginning to the end of the Bronze Ages were discussed along with the issues regarding the settlement models.
Kudurru, Güney Mezopotamya’da MÖ 16-12. yüzyıllar arasında krallar tarafından vasallara bağışlanan arazi sınırlarının belirlendiği yazılı ve betimleme taşıyan taşlara verilen addır. Ancak son yıllarda yapılan çalışmalar bu taşların arazileri tanımladıklarını gösterse de işlevsel olarak arazilerde kullanılmadıklarını ortaya koymaktadır. Koyu kireç taşından, 40 ile 90 cm arasında ölçülere sahip söz konusu sınır taşlarının birer kopyaları tapınaklarda saklanmaktaydı. Üç boyutlu bu taşlar yazılı ve resimli olmakla birlikte silindirik formu üst noktada sivrilmekte, kaideye doğru genişlemektedir. Kudurruların Türkçe bilimsel kaynaklarda çok az yer edinmesi, bizleri bu sınır taşlarını derinlemesine bir çalışmaya itmiştir. Bu makalede kudurruların Babil yönetiminde hangi hanedanlık döneminde ortaya çıktığı, ortaya çıkmasındaki ekonomik politikaların neler olduğu, amacının tam olarak ne olduğu, yayılım alanın nereler olduğu aktarılmaya çalışılmıştır. Kudurrular üzerine işlenen hayvanlar ve nesneler aracılığıyla, Eski Mezopotamya panteonu irdelenmeye çalışılmıştır. Ayrıca kudurruların neden sürdürülemeyerek ortadan kaldırıldığı gibi sorulara da yanıt aranmıştır.
scite is a Brooklyn-based organization that helps researchers better discover and understand research articles through Smart Citations–citations that display the context of the citation and describe whether the article provides supporting or contrasting evidence. scite is used by students and researchers from around the world and is funded in part by the National Science Foundation and the National Institute on Drug Abuse of the National Institutes of Health.
customersupport@researchsolutions.com
10624 S. Eastern Ave., Ste. A-614
Henderson, NV 89052, USA
This site is protected by reCAPTCHA and the Google Privacy Policy and Terms of Service apply.
Copyright © 2025 scite LLC. All rights reserved.
Made with 💙 for researchers
Part of the Research Solutions Family.