İnsan davranışlarının kökeni konusunda birbiriyle çelişen pek çok görüş vardır. Sosyolojik, psikolojik, pedagojik, metafizik açıklamalar genel anlamda insan davranışlarını "özcü" ve "tözcü" şeklinde iki ana sınıflandırma altında ele alır. Özcü bakış açısı, genetik, sosyogenetik ve dinsel motifler üzerinden açıklama yaparken, töz konusuna eğilen yorumlar ise genellikle eğitim, kültürel ortam, aile yapısı, deneyimler, sanat gibi insan ilişkilerine dayanan ve çoğu insan üretimi olan olguları öne çıkarır. Her iki görüşü de kapsayan eklektik yaklaşımlar da söz konusudur. Edebiyat, daha ziyade insanın duygu ve düşünce dünyasının şekillenmesi açısından önemli bir işleve sahiptir ve estetik, düşünsel ya da duyusal etki yaratarak kurgulama yoluyla ikinci türden bir bakış açısına denk düşer.Romanlar, tiyatro oyunları, öyküler, şiirler ve diğer edebi kurgular vasıtasıyla dili kullanarak insanın biçimlendirilebileceğini, davranışlarının değiştirilebileceğini, kişiliğin oluşturulabileceğini, hatta düşüncelerinin, bakış açılarının, ideolojisinin, inançlarının ve dünyayı algılama biçimlerinin de yeniden tasarlanabileceğini gösterir. Bu açıdan edebi yapıtlarla, yazarın/şairin toplumsal bir etkisi ve işlevi ortaya çıkar. Küreselleşmenin başat unsur haline geldiği çağımızda, edebiyatın ölümü üzerine ağıtlar yakmaya başlanmış olsa da her çağın kendine özgü bir ruhu vardır. Edebiyat da çağa uygun biçimde kendini küllerinden yeniden doğurmuş ve yeni biçimler ve teknikler altında yeniden kurmayı başarmıştır. Bu makalede, edebiyatın birey ve toplum yaşamında üstlendiği roller ve işlevler ekseninde, yazar, şair, sanat, edebiyat, ideoloji, toplumculuk, estetik değerler gibi pek çok öge kuramsal bir şekilde tartışılacaktır.
Dünyanın yaşadığı en önemli ve en geniş kapsamlı savaşlara, Stalin, Hitler, Mussolini gibi milyonlarca insanın öldürülmesi, soykırımlar, sürgünler gibi trajik ve insanlıkdışı uygulamaları ortaya koyan diktatörlerin ortaya çıkışına tanıklık eden 20. yüzyıl bir bakıma şiddet ve diktatörlük çağı olarak da adlandırılabilir. Küresel güçlerin pazar arayışı doğrultusunda, ekonomik krizlerden bir çıkış olarak gördüğü ve dünyanın görece geri kalmış coğrafyalarının karşıt ideolojiler doğrultusunda parçalandığı, Soğuk Savaş döneminin öncesi ve sonrasında ülkelerin ve aynı ülkelerde farklı odakların birbirlerine düşman kesildiği bu dönem, insanlığın ve birliğini sağlamaya çalışan her bir topluluğun geleceği açısından önemli çözümlemeler yapmayı zorunlu kılmaktadır. Şiddetin ardında yatan ana unsurlardan en önemlileri insana dair olan ilkellik güdüsü, açgözlülük ve sınırsız güç istekleridir. Edebiyat öznelinde, ilkel insan doğasının ve sınırsız güce susamış insanın işlendiği pek çok eser mevcuttur. İngiliz romancı Joseph Conrad, daha dünya savaşları yaşanmadan önce yazdığı Karanlığın Yüreği romanında, emperyalist amaçlarını uygarlık maskesi ile örten Batı'nın genel görüngüsünü bireysel düzlemde Kurtz karakteri ile ortaya serimlerken; diğer bir İngiliz yazar George Orwell, hayvan figürleri kullanarak yazdığı Hayvan Çifliği'nde Bolşevik devrimini insan doğası ve diktatörlüğün kurulma aşaması biçiminde domuzların kişileştirilmesi yoluyla aktarır. Bu çalışmada, Hayvan Çiftliği ile Karanlığın Yüreği romanlarının, ilkel insan doğası ve diktatörlüğün kurulması açısından karşılaştırmalı bir çözümlemesi yapılması amaçlanmıştır.
ÖZGünümüz dünyasındaki gelişmeleri, insan ve toplum kavramlarını göz önünde tutmaksızın açıklamak, yeni olguları / değerleri / kavramları anlamak açısından imkansızdır. İnsanın niteliği zamana, mekana ve değerlere sinerek çağın temel niteliğini belirlerken, zaman içinde insanla ilgili tüm bu kavramlar da insanın ve çağın niteliğini belirlemeye başlar. Günümüz postmodern iletişim çağının sanallığa ve görselliğe yaslanan yapısında insan hem ön plana çıkmakta hem de aynı zamanda önemsizleşen ve her şeyin tüketilebilir birer metaya dönüştürüldüğü pazarın bir maddesine evrilmektedir. Yeni insan, toplumsallıktan bireyselliğe evrilerek, sanal dünyalardaki imge konumuna düşmekte ve fiziksel, ruhsal ya da toplumsal bir varlık olmanın eşiğinden kopmaktadır. Böylesi bir kopuş çift boyutlu bir yabancılaşmanın ve yeni kimlik ediniminin de başlangıcıdır. Yabancılaşma hem kendine dönük bir kimlik yitimi hem de zamana, mekana, değerlere ve toplumsal rollere göre sosyolojik bir çözülmedir.Anahtar Sözcükler: Birey, Toplum, Kimlik, Yabancılaşma, Yeni Dünya ABSTRACT Any attempt to exlain the new developments of the present world without a reference to the concepts of community or the individual will be futile as regards comprehending new cases / values or terms. While the human quality determines the main quality of any age by piercing into time, setting and humanistic values, in time, all these concepts begin to determine the quality of humans and the age they live in. In today's postmodern world, which rests upon simulacrum and visuality, the individual comes to the fore, and, at the same time, becomes an insignificant object of the global market where everything is converted into profitable objects. The new human is being transformed from sociality into individuality, and then into a simple imaginary image, which forces him/her to destroy his connection with physical, psychological and social dimensions. Such disconnection is the starting point of a double-layered alienation and adoption of a new identity. Alienation is both a loss of identity on a personal level and a social dissolution as regards time, setting, values and social roles.
ÖzKıllı Maymun Amerikalı oyun yazarı Eugene O'Neill tarafından yazılan, dört tanesi gemide, dört tanesi ise geminin dışında olmak üzere toplam sekiz adet sahneden oluşan ve gemide ateşçi olarak çalışan bir işçinin düşünsel çatışmalarını, ruhsal bunalımlarını ve anlamsızlığa sürükleniş öyküsünün sonunda uğradığı yıkımı anlatan bir oyundur. Oyunun ana kişisi Yank Smith, büyük uluslararası bir yolcu gemisinde geminin hareket etmesini sağlayan kömürün ocaklara atılması ve böylece buhara dönüşerek yol almasını sağlayan ateşçilerden birisidir. Orta yaşlı, iri yapılı, güçlü, esmer birisi olarak betimlenmiştir. İşçilere özgü bir kabalığı olan Yank eğitimsiz, derin düşünme yeteneğinden yoksun, toplumun yapısından habersiz birisidir. Kendine aşırı bir güveni olan Yank, varlığını ve kimliğini gemideki işi ile özdeşleştirir. Yaptığı işin dünyanın dönmesi açısından çok önemli olduğunu düşünür ve bu yüzden bir bakıma Amerikan Rüyası'nın temsiline dönüşür. Ancak geminin alt bölümünde çalışan ve yaşayan işçileri görmeye gelen, Burjuvazi sınıfının tipik bir temsilcisi olan Mildred Douglas adlı genç bir kadının, Yank'i görmesi, onu "kıllı maymun"a benzetmesi ve bayılması üzerine, Yank kimlik bunalımına girer. İşçi sınıfının tipik bir temsilcisi konumundaki Yank, kimlik bunalımını aşmak ve hayatın kendisi açısından anlamını bulabilmek adına giriştiği çabada sınıflararası geçişmezlik ilkesi doğrultusunda başarılı olamaz. Sıradan insanın trajedisini gözler önüne seren oyun, ana kişi Yank'in kendisine karşı kayıtsız, katı sınıfçı Amerikan toplumunun içinde aidiyet ve kimlik arayışının bir anlatısıdır. Bu makalede, oyunun dışavurumcu özelliklerinden bahsedilerek, yabancılaşma, aidiyetsizlik, yalnızlık ve kimlik arayışı izlekleri sınıf çatışması bağlamında simgesel ve sembolik değerlerle bağlantılı olarak çözümlenecektir.
scite is a Brooklyn-based organization that helps researchers better discover and understand research articles through Smart Citations–citations that display the context of the citation and describe whether the article provides supporting or contrasting evidence. scite is used by students and researchers from around the world and is funded in part by the National Science Foundation and the National Institute on Drug Abuse of the National Institutes of Health.
customersupport@researchsolutions.com
10624 S. Eastern Ave., Ste. A-614
Henderson, NV 89052, USA
This site is protected by reCAPTCHA and the Google Privacy Policy and Terms of Service apply.
Copyright © 2025 scite LLC. All rights reserved.
Made with 💙 for researchers
Part of the Research Solutions Family.