akademik çalışmalara esas oluşturması amacıyla temel ve kısa bir eleştirisini sunmaktır.
Üyesi Yavuz Selim ALKAN danışmanlığında yazdığı, Akdeniz Üniversitesi SBE Siyaset Bilimi ve Kamu Yönetimi ABD tarafından kabul edilen ve yayımlanmamış "Max Weber'in Plebisiter Lider Demokrasisi Anlayışı Üzerine Bir İnceleme" adlı yüksek lisans tez çalışmasının özellikle "Max Weber'in Bürokrasi Yaklaşımı" başlıklı ikinci bölümünden derlenmiş ve türetilmiştir.
The notion of representative democracy has been an influential and relatively dominant understanding of democracy throughout the twentieth century. A growing body of scholarly literature has therefore emerged focusing on representative democracy, its institutions, and the following decision-making procedures: elections, voting, and the roles and functions of representatives. Given especially the functions of representative democracy, Jonathan R. Macey raises a crucial question of whether democracy should “serve either to legitimize or to check government”. This study aims to answer this question by examining both the concept of representation and the oft-cited definitions and understandings of representative democracy in the scholarly literature. This examination is undertaken with the perspective that democracy has two dimensions: normative and institutional dimensions. As a result of the examination, it has been revealed that while some oft-cited perspectives on the concept of representation and representative democracy regard democracy as a legitimizing factor, some regard that it has a checking function. While the legitimizing function of democracy stands as a more neutral attribution embedded in and can be shared by any understanding of (representative) democracy, the checking function has a liberal content with a normative quality.
Siyaset teorisinin ve uluslararası hukukun kesişiminde yer alan konulardan biri olarak insan haklarının korunması hem akademik literatürde hem de uygulamada evrensellik ve kültürel görelilik teorileri arasında bir gerilime yol açmaktadır. İnsan haklarının felsefi temelleri üzerine alternatif görüşler olsa da nispeten üzerinde görüş birliğine varılan insan haklarının evrenselliği, bireyin sırf insan olmak itibariyle, doğuştan itibaren, zaman ve mekandan bağımsız, devredilemez ve vazgeçilemez haklara sahip olduğu anlayışı üzerine kuruludur. Bu teorik varsayım, bilhassa iki dünya savaşı arası ve sonrası dönemde insan haklarının uluslararası düzeyde korunması için oluşturulan mekanizmalara düşünsel bir temel oluşturmuştur. Kültürel görelilik ise, aksine, insan haklarının evrensel olmadığını, kültürle alakalı ve bağlam temelli olduğunu iddia etmektedir. Başka bir deyişle, Batı’nın spesifik kültürel deneyiminin ürünü olan birey temelli insan hakları evrensel olarak dünyanın kalanına tek geçerli formül olarak sunulamaz. Bu gerilim akademik literatürde bazı hakların öz/çekirdek haklar olarak evrensel olduğu, bazı çevre haklarınsa kültürel göreci olduğu, yani kültür eksenli alternatif formülasyonlara açık olduğu yaklaşımının savunulmasına yol açmıştır. Bu da konu üzerinde evrenselcilerden, kültürel görecilere ve ılımlılara kadar çok sayıda yaklaşımın yer aldığı teorik, felsefi ve normatif argümanlara sahip perspektiflerin yer aldığı bir skalanın oluşmasıyla sonuçlanmıştır. Bu çalışmanın amacı, insan haklarının evrenselliği-kültürel göreliliğinin öz/çekirdek-çevre haklar kavramsallaştırması üzerinden ve siyasal düşünceler perspektifinden eleştirel bir incelemesini sunmaktır. Çalışmanın ana argümanı ise; öz/çekirdek-çevre haklar kavramsallaştırmasının ve bunun sonucunda oluşan zayıf evrenselci/kültürel göreci söylemin farklılıklara saygı, çokkültürlülük, çoğulculuk ve değer çoğulculuğunun geliştirilmesi için önemli bir söylem olmakla birlikte, insan haklarının evrenselliği iddiasının halen teorik ve normatif olarak mümkün ve değerli olduğudur. Bununla beraber evrensel insan hakları söylemi reel politikte emperyalist ve oryantalist bir yaklaşımla kullanılabileceği gibi öz/çekirdek-çevre hak söylemi de statükocu yönetim anlayışları tarafından insan hakları ihlallerinin perdelenmesi amacıyla kullanılabilir.
Avrupa Birliği’nin (AB) Suriye mülteci krizinin yönetimi noktasında izlediği politika uluslararası siyasette ve akademik literatürde eleştirilere maruz kalmıştır. Bu eleştirilerin önemli bir kısmı, AB’nin krize yönelik izlediği göç politikasının onun normatif güç kimliği ile uyumlu olup olmadığına odaklanır. AB, Ian Manners’ın teorik çerçevesine referansla sıklıkla normatif bir politik güç şeklinde tanımlanır. Normatif güç olan AB’nin mülteci krizine yönelik izlemesi gereken politikanın özetle şöyle bir nitelik göstermesi beklenir: AB değerleri ve bilhassa insan hakları odaklı, ulusüstü seviyede, kapsayıcı, proaktif ve uzun vadeli bir politika. Bu politika, başka bir deyişle, realist güç politikası eksenli, krizinin özellikle güvenlik boyutuna odaklanan, dışsallayıcı, reaktif ve kısa vadeli bir göç politikası olmamalıdır. Bu çerçevede, bu çalışmanın amacı, AB’nin Suriye mülteci krizine yönelik benimsediği göç politikasının AB’nin normatif güç kimliği ile uyumlu olup olmadığını incelemektir. Metodolojik olarak AB’nin göç politikası, teknik ve doktrinel yasal bir analizle detaylıca değil, AB’nin normatif kimliğine referansla teorik ve analitik olarak incelenmiştir.
scite is a Brooklyn-based organization that helps researchers better discover and understand research articles through Smart Citations–citations that display the context of the citation and describe whether the article provides supporting or contrasting evidence. scite is used by students and researchers from around the world and is funded in part by the National Science Foundation and the National Institute on Drug Abuse of the National Institutes of Health.
customersupport@researchsolutions.com
10624 S. Eastern Ave., Ste. A-614
Henderson, NV 89052, USA
This site is protected by reCAPTCHA and the Google Privacy Policy and Terms of Service apply.
Copyright © 2025 scite LLC. All rights reserved.
Made with 💙 for researchers
Part of the Research Solutions Family.