This paper focuses on two basic archival sources of Ottoman urban history: avârız tax surveys and surety surveys of Edirne in the second half of the seventeenth century. These tax and surety surveys, which are abundant in the Ottoman archives, contain rich information on the residents of Ottoman cities, including names, titles, occupation, gender, religion, property status and numbers of tax units (avârızhane). All this information is given on the basis of the mahalle (neighborhood), which provides a practical point of departure for "reading" the Ottoman city. Each register contains approximately 10,000 household heads, with about 10 different attributes listed for each of them. In addition, the data contain some numerical information (e.g., numbers of tax units), although a majority of it is nominal. While some types of nominal data, like religion and gender, comprise only a few possible variants and can thus be analyzed without further classification, others, such as occupation data, contain hundreds, and thus cannot be analyzed without clustering them. In analyzing the data, the distribution of each attribute in the city and its density in an urban space (scaling) can be presented in the form of ratios. One may perform these analyses in the first stage with conventional statistical methods. However, this study attempts for the first time to achieve two further goals: connecting the data types to each other; and highlighting the distinguishing differences among the mahalles using the methods of hierarchical clustering, correspondence analysis, and creating maps by geographic information systems (GIS) applications-none of which is possible with conventional methods. Such an exploration suits both the relational approach I am trying to advocate here-namely, that all elements in the city must be understood in relation to one another-and my effort to lay out the general features of the Ottoman city. This approach will allow us to see how these attributes are spatially distributed based solely on the guidance provided by the big data available in the sources. In this context, I explore the topographical similarities of the mahalles on the one hand, and the socioeconomic features and structures of attribute profiles via the scale of their "corresponding distances" on the other. These topographical vicinities and socio-spatial neighbors resemble and do not resemble each other in the city. This paper discusses the processes, challenges and possible contributions of the application of big data to urban historical studies.
Bu çalışma tüm imparatorluk coğrafyası ölçeğinde bir Osmanlı şehir tarih yazımını mümkün kılacak birinci el kaynak ihtiyacını ve biçimini ortaya koymaktadır. Örnek olarak bu çerçevede birinci el tarih kaynağı olan 937/1530 tarihli Muhasebe-i Vilayet defterlerini incelemektedir. Ancak bu birinci el kaynağın veri ve içerik analizini yapmak yerine onun, üretildiği dönemde benzer kaynaklar arasındaki konumu, kapsamı ve içeriği açısından dönemi için önemini tartışmaktadır. Çalışma bu istisnai tahririn dönemin kaynakları, coğrafi kapsamı ve verisi açısından neyi temsil ettiği üzerinde duracaktır. Defterlerin 1520-1540 döneminde mevcut olan diğer tahrir defterleri arasındaki konumu incelenecek, defterlerde zikredilen yerleşim yerlerinin dönemin bütün vilayet, liva ve kazalarının ne kadarını kapsadığına değinilecek ve bu defterlerin içerik olarak neyin bilgisini verdiği gibi sorulara cevap aranacaktır. Bu sorgulama sayesinde Muhasebe-i Vilayet Defterleri’nin, Osmanlı şehirlerine dair farklı kaynak türlerinden ya da bir kaynağın farklı dönemlerdeki serisinden istifade ederek tek tek yerleşim ünitelerine dair yapılan çalışmaların ötesine geçmek için uygun bir zemin oluşturup oluşturmadığı görülecektir. Yapılan değerlendirme bu kaynakların, imparatorluğun farklı coğrafyalarında yer alan o dönemin 10 vilayet, 108 liva, 586 kaza ve 670 nefs-i kaza/nahiye/karyeyi çalışmak için temsil edici kaynaklar olduğunu göstermiştir. Böylece Osmanlı şehirlerini tanımlamaya, tasvir ve tasnife kapı aralayan bu istisnai kaynak, şehirlere sosyal-mekansal nitelikleri çerçevesinde bakmayı ve onları özgünlük ve benzerliklerine göre imparatorluk ölçeğinde gruplandırmayı mümkün kılmaktadır. Çalışma, coğrafi bilgi sistemleri (CBS) kullanılarak ilk kez üretilen 1530’lar eksenli Osmanlı vilayet, liva, kaza ve nefslerinin haritaları ve kaynaklardaki verilerin sayısallaştırması ile oluşan tablolar ile desteklenmiştir.
ÖzBu araştırmanın amacı yabancı dil öğrenmede çalışma ve semantik belleğin rollerini artırmak için verilen kavramların yazıyla tekrar edilmesinin veya edilmemesinin etkisini incelemektir. Bilişsel psikolojide kavramın tekrar edilmesinin uzun süreli bellekte kalıcılığı artırdığı öne sürülmektedir. Ancak bu durumun yabancı dilde kavramlar için söz konusu olup olmadığı belli değildir. Ayrıca, yeni öğrenilen kavramların görsel ve yazılı olarak sunulmasının da etkisi bu araştırmada incelenmektedir. Sunumun görsel olmasının ve tekrarlanmasının çalışma belleğinin yükünü hafifletmesi ve aynı zamanda semantik bellekte yeni kavramların veya şemaların oluşumunu artırması beklenilmektedir. Bu araştırmada daha önce hiç Almanca bilmeyen katılımcılara Almanca dilinde yazılı veya hem yazılı hem de resimli uyaranlar 3 saniye aralıklarla sunulmuştur. Bu sunumdan sonra katılımcıların yarısı sunulan uyaranları hatırlayabildikleri kadar yazmıştır. Kontrol koşulunda bulunan katılımcılara bu tür bir alıştırma yapılmamıştır. Araştırmanın sonuçları sunum türünün yabancı dilde hatırlamada bir etkisinin olmadığını göstermektedir. Buna ek olarak, yazma alıştırması yapanların yapmayanlara göre hatırlama performansı yaklaşık % 40 daha fazladır. Bu bulgular çalışma belleği ve semantik bellekte aktivasyon açısından tartışılmaktadır.Anahtar Kelimeler: Yabancı Dil, Çalışma Belleği, Semantik Bellek, Görsel ve Yazı Sunumu The Effects of Repetition and Presentation Type on the Coding of German Words in Semantic Memory AbstractThe purpose of this study was to examine whether or not the effect of rewriting concepts in foreign language, which aimed to enhance working and semantic memory, would improve learning. In cognitive psychology, repetition has been suggested to improve memory traces in long-term memory. However,
Türkiye'de İngilizce öğrenenlerin şikayet ettikleri en önemli sorunların başında istendik bir şekilde konuşulamamasıdır. Bunun arkasında birçok neden olduğu düşünülmektedir. Ama en önemli olanı ise kaygı olarak düşünülmektedir. Bu noktada kaygı ikinci dil öğrenilirken ya da kullanılırken ortaya çıkan endişe verici ve negatif bir duygudur (MacIntyre, 1999). Bu araştırmaya Abant İzzet Baysal Üniversitesi İngilizce öğretmenliği bölümünden 90 öğrenci katılmıştır. Bu araştırmada Horwitz's Foreign Language Classroom Anxiety Scale kullanılmıştır. Kaygının cinsiyete, genel not ortalamasına ve öğrencinin bulunduğu sınıf düzeyine göre etkilenip etkilenmediği incelenmiştir. Araştırmanın bulguları kız öğrencilerin kaygısının erkeklere göre daha yüksek, birinci sınıfta kaygının diğer sınıflara göre daha yüksek olduğunu ve bu kaygının akademik başarıyla negatif olarak ilişkili olduğunu göstermektedir. Bu bulgular ilgili literatür ışığı altında tartışılmaktadır.
scite is a Brooklyn-based organization that helps researchers better discover and understand research articles through Smart Citations–citations that display the context of the citation and describe whether the article provides supporting or contrasting evidence. scite is used by students and researchers from around the world and is funded in part by the National Science Foundation and the National Institute on Drug Abuse of the National Institutes of Health.
customersupport@researchsolutions.com
10624 S. Eastern Ave., Ste. A-614
Henderson, NV 89052, USA
This site is protected by reCAPTCHA and the Google Privacy Policy and Terms of Service apply.
Copyright © 2025 scite LLC. All rights reserved.
Made with 💙 for researchers
Part of the Research Solutions Family.