Yirminci yüzyılın ikinci yarısı hem İslâm hem de Avrupa açısından önemli bir yere sahiptir. Çünkü çok sayıda Müslüman çeşitli nedenlerle bu tarihten itibaren Avrupa'da yaşamak zorunda kalmıştır. Avrupa'nın modern, seküler kamusal bilinci ise genel olarak hem Müslümanların varlığından hem de bunun giderek görünürlük kazanmasından oldukça rahatsız olmaktadır. Diğer yandan İslâm'ın artık Avrupa'nın inkâr edilemez bir parçası olduğu da açıktır. Buna bağlı olarak bugün Avrupa'da Müslümanların talepleriyle Avrupalı millet ve yönetimlerin taleplerinin uzlaşması gerektiği yönünde güçlü bir beklenti oluşmuş durumdadır. Bu çalışmada söz konusu beklentinin Avrupa sosyolojisi temelinde oluştuğu ileri sürülmektedir. Diğer bir ifadeyle bu çalışma konunun teolojisinden ziyade sosyolojisinin önemli hale geldiğini, bu yüzden de sahici bir uyum sürecinin teoloji temelli değil sosyoloji temelli olacağını savunmaktadır. Nitekim mevcut teolojik kanallar şimdiki şartlar altında sahici bir uzlaşı tesis etmekten uzak gözükmektedir. Bu, İslâm teolojisinin yok olacağı anlamına değil, bu teoloji ve buna bağlı bazı uygulamaların Avrupa koşullarında yeniden yazılacağı anlamına gelmektedir. Avrupa temelli fiili bir İslâm anlayışını ifade etmek için kullanılan "Avrupa İslâmı" kavramı bu konsept içinde yeniden anlamını bulmaktadır. "Avrupa İslâmı" hakkında biri politik diğeri sivil nitelikli olmak üzere iki kategorik anlamın varlığından söz etmek mümkündür. İster asimilasyonist bir politikaya gönderme yapsın isterse sivil nitelikli entelektüel çabalara dayansın her iki durumda da anlamın dayandığı zemin Avrupa koşullarıdır. Bunun geleceğe yönelik anlamı "Almanya Ekolü", "İngiltere Ekolü" gibi Avrupa temelli yeni bazı İslâm ekollerinin konuşulabilecek olmasıdır.