göçünün ilk sonucunun köken kültüründen kopuş olduğunu belirtir. Roy "Yeniden İslamileşme" adını verdiği bu süreci tahlil ederken bakış açısının merkezine Avrupa'da yaşayan Müslümanları koyar. Roy'un merkeze Müslümanları koyarak yaptığı çözümleme kendi içinde tutarlı olsa da ağırlıklı olarak tek yönlü analitik bir bakış açısına dayanıyor. Fakat günümüzde artık Avrupa ve İslam kimliği söz konusu olunca üç yönlü bir analiz yapılması zorunlu hale geliyor. Göç sürecinin ilk aşaması Avrupa'yı aktif bir özne olarak öne çıkarırken Müslüman nüfusu pasif konumda bırakıyordu. İkinci aşamada Müslüman nüfus aktif olarak sürece dâhil oldu. Bu durum aynı zamanda Roy'un "Yeniden İslamileşme" diye tarif ettiği sürecin başlangıcıydı. Üçüncü aşamada ise Yeniden İslamileşme süreci, köken kültürlerinin sürece aktif olarak katılmasıyla yeni bir aşamaya evriliyor. Günümüzde globalleşen şartlar, İslami yerli dinamiklerin aktif olarak yeniden devreye girmesini sağlıyor. Siyasal, sosyal, kültürel ve bilimsel olmak üzere birçok alanda kendini gösteren bu sürecin en belirgin özelliği göçmen nüfusla tekrar irtibat kurulmasıdır. Müslüman ülkeler Avrupa'daki Müslüman göçmenlerle irtibatın kopmasını asimilasyon olarak görmektedirler. Bundan dolayı kopan geleneksel bağları modern şartlarda yeniden tesis etme eğiliminde bulunmaktadırlar. Bu durumda Avrupa'daki İslami varlığı sosyolojik olarak çözümlemek üçlü bir bakış açısının aynı anda değerlendirilmesini zorunlu kılıyor. Yani Avrupa ve Avrupalı Müslümanların yanında üçüncü bir özne olarak yerli İslami kültürlerin de bağımsız bir faktör olarak ele alınması gerekiyor. Bu çalışmada Türkiye'deki sosyal bilim uzmanlarının Avrupa'daki İslam varlığına yaklaşımlarından yola çıkarak bu faktör hakkında ipuçları yakalamaya çalışılmaktadır. Aynı zamanda Avrupa'daki İslami kimlik, Entegrasyon, laiklik, özgürlük, dini çoğulculuk gibi süreçler hakkında güncel veriler sunmayı amaçlanmaktadır. Ayrıca köken kültürleri üzerinden yeniden tesis edilen iletişim ağının niteliği hakkında ipuçları sağlamak hedeflenmektedir. Çalışma, tüm veriler birlikte değerlendirilince Avrupa'daki İslami varlık hakkında Türkiye'den panoramik bir görüntü yakalama imkânı sağlıyor. Çalışmadaki veriler birebir iletişim yoluyla elde edilen bilgilere dayanıyor.
Bugün özellikle Batı Avrupa'daki Müslüman varlığını ele alan sosyolojik çalışmaların literatürdeki en orijinal kavramlarından biri "İslamofobi"dir. Bu kavramın bu ülkeler için ortak çağrışımları nitelemesi Batı Avrupa ülkelerinde yaşayan Müslüman nüfusun entegrasyon, din ve kimlik sorunları ile bu sorunların sosyolojik incelemesinin temelde benzer özellikler taşıyor olmasındandır. Gerçekten de bugün "İslamofobi" kavramının özellikle Batı Avrupa'yla birlikte kullanılıyor olması bu açıdan dikkat çekicidir.Teknik bir kavram olarak oldukça yeni olmasına rağmen araştırmalar, bir tutum olarak İslamofobi'in yüzyıllar öncesine dayandığını göstermektedir. Hatta bazı kaynaklarda İslam dininin ilk yıllarında Müslümanlar hakkında yazılan yazı ve aktarılan görüşlerin bugün bu kavramla doğrudan ilişkilendirildiği görülmektedir. Sosyo-politik bir olgu olarak İslamofobi'yle ilgili en büyük sorun ise bu olgunun Batılı otoriteler tarafından önemsenmemesi ve sıradan bir ayrımcılık sorunu olarak ele alınmasıdır.Bu çalışma ana hatlarıyla iki bölümden oluşmaktadır. İlk bölümde kısaca Avrupa'daki Müslüman nüfusun güncel kimliği ve İslamofobi'nin kısa tarihi ele alınacak ve ardından SETA'nın "European Islamophobia Report 2015" adlı raporunun Almanya'yı ele alan kısmı değerlendirilecektir.
Cemil Hakyemez "Nasıl bir Şii-Sünni birlikteliği?" adlı çalışmasında iki mezhep arasındaki ilişki sürecini; teşekkül dönemi, taklit dönemi ve modern dönem olmak üzere üçe ayırır. Günümüzde etkisi devam eden dönem modern dönemdir. 2 Biz bu çalışmada dördüncü bir dönem olarak postmodern dönem ihtimalinin belirmiş olduğunu savunmaktayız. Postmodern dönemin kendine has özellikleri bulunmakta ve modern ve modern öncesi dönemin parametreleri bu özellikleri çözümlemede yetersiz kalabilmektedir. Evkuran'ın da dediği gibi "postmodern ve küreselleşmeci tarihsel süreçte İslam dünyasındaki seküler, geleneksel ve dinsel tüm kimliklerin bileşenlerine ayrılmaya zorlandığı bu kertede, dünyayı yeniden kurma adına mezhepleri yeniden düşünmek gerekiyor". 3 Mehmet Kalaycı Şiilik ve Sünniliğin çatı görevi gören birer kavram olduğunu ve bundan dolayı da bu kavramların "anlam ifade etmekten ziyade anlam yaratma kapasitesi sağladığını" belirtmektedir. 4 Öyleyse Şiilik ve Sünnilik kavramları tarih boyu sabit bir anlamı ifade eden kavramlar değil tarihin değişik dönemlerine göre yeni anlamlar üretebilen kavramlardır. Buna dayanarak bir araştırmacı o zaman "Şiilik veya Sünnilik postmodern bir tarih sayfası için ne üretir?" diye sorabilir. Bu çalışma bu soruyu cevaplama çabasına dayanmaktadır.Çalışma hem Din Sosyolojisi hem de Mezhepler Tarihi verilerini birleştirmekte olduğundan disiplinler arası bir çalışmadır. Bu haliyle her iki alana birden katkı sağlar niteliktedir. Türkiye'de mezhepler tarihi verilerine sosyolojik yaklaşmayı deneyen önemli çalışmalardan biri Mustafa Tekin'in editörlüğünü yaptığı "Gerilim ve Çatışma Arasında Mezhep-Mezhep Sosyolojisi" adlı kitaptır. Tekin bu çalışmanın ön sözünde özellikle ilahiyat fakültelerinde disiplinler
scite is a Brooklyn-based organization that helps researchers better discover and understand research articles through Smart Citations–citations that display the context of the citation and describe whether the article provides supporting or contrasting evidence. scite is used by students and researchers from around the world and is funded in part by the National Science Foundation and the National Institute on Drug Abuse of the National Institutes of Health.
customersupport@researchsolutions.com
10624 S. Eastern Ave., Ste. A-614
Henderson, NV 89052, USA
This site is protected by reCAPTCHA and the Google Privacy Policy and Terms of Service apply.
Copyright © 2025 scite LLC. All rights reserved.
Made with 💙 for researchers
Part of the Research Solutions Family.