Küreselleşme, modernite olgusunun eleştiriye tabi tutulmasından bu yana sorgulanan bir kavram olmuştur. 1960’lı yıllarda eleştirel ekonomi-politiğin kuramsallaştırılmaya başlandığı dönemden başlayarak 1980 sonrasında neoliberal poltikalar çerçevesinde yeni bir kimlik kazanması, küreselleşmeyi her daim güncel sorunlarla birlikte değerlendirmeyi zorunlu kılmıştır. Kavrama hangi açıdan bakarlarsa baksınlar, düşünürlerin küreselleşenin ne olduğu konusunda hemfikir oldukları görülebilmektedir. Küreselleşen, ekonomik, siyasal, toplumsal ve kültürel sistemlerdir. Bu ögelerin yerelden küresele doğru yayılması ya da başka bir deyişle yerelin küreselleşmesi, nihayetinde dünya genelinde hâkim bir egemen kültür oluşmasına neden olmuştur. Günümüzde bu kültür Amerikan kültürüdür. Yeni dijital teknolojiler, internet tabanlı iletişim olanakları ve yeni medya teknolojileri, içinde yaşadığımız dönemde kültürün küresel dolaşımını, geçmişte hiç olmadığı kadar hızlı biçimde sağlayabilmektedir. Ancak tarihsel süreç içinde egemen hale gelmiş Amerikan kültürünün baskın niteliği, diğer yerel kültürlerin küreselleşebilme olanağını oldukça kısıtlamaktadır. İçeriğinde film, dizi, reality show, yarışma ve talk show gibi çok çeşitli türleri barındıran Amerikan merkezli bir dijital içerik platformu olan Netflix de bu egemen kültürün baskınlığını sürdürmeye çalışmaktadır. Türkiye de dâhil birçok ülkede yerel içerikler de üreten Netflix, bu içeriklerin özgünlüğünü belli bir şablon dâhilinde kısıtlamakta, küresel dolaşıma soktukları yapımlardan yerel dilsel kullanımları çıkarmakta ve yerli yapım şirketlerini kendisinin finanse ettiği sezonluk işlere mahkûm bırakmaktadır. Çalışmada bu durum eleştirel ekonomi-politik açıdan ele alınmakta ve günümüzdeki birçok yeni iletişim teknolojisine rağmen yerel olanın küreselleşebilme olanağına sahip olup olmadığı sorgulanmaktadır