Kronik olarak uygulanan olanzapin ve risperidonun erkek sıçanlar üzerindeki nefrotoksik etkileri Amaç: Olanzapin ve risperidon atipik antipsikotik ailesinin üyeleridirler. Psikiyatri pratiği içinde geniş bir aralıktaki belirti ve bozuklukların tedavisinde yaygın olarak kullanılmalarına karşın böbrek üzerindeki etkileri hakkında çok az şey bilinmektedir. Bununla birlikte bu ilaçların böbrekler dışındaki dokular, organlar ve sistemler üzerindeki toksik etkileri daha önce gösterilmiştir. Bu sebeplerle, biz mevcut çalışmada uzun süreler ile düşük ve yüksek dozlarda olanzapin ve risperidon uygulamanın sıçan böbrekleri üzerindeki etkilerini değerlendirmeyi amaçladık. Yöntemler: Yirmi beş adet sıçan eşit olarak bir kontrol grubu (KG), düşük doz bir olanzapin grubu (DOG), yüksek doz bir olanzapin grubu (YOG), düşük doz bir risperidon grubu (DRG) ve yüksek doz bir risperidon grubu (YRG) şeklinde beş gruba ayrılmıştır. Yarım ve 2.5 mg/kg/gün dozlarındaki olanzapin 6 hafta süresince intraperitoneal yolla sırasıyla DOG ve YOG'ye uygulanmıştır. Benzer şekilde, 0.5 ve 1 mg/kg/gün dozlarındaki risperidon yine 6 hafta boyunca ve intraperitoneal yolla sırasıyla DRG ve YRG'ye verilmiştir. KG'ye ise bu zaman zarfında aynı hacim ve dozlarda izotonik tuz çözeltisi (%0.09 NaCl) yapılmıştır. Deneyin sonunda böbrekler çıkarılmış ve histopatolojik incelemeye alınmıştır. Bulgular: DOG'de herhangi anormallik bulunmamasına rağmen YOG, DRG ve YRG'de böbreklerin hem tubüler hem de glomerüler yapısındaki sınırların kaybolması, renal korteks ve medullanın bazı alanlarında fokal nekrozların görülmesi, hem glomerüler kapillerler hem de mezengiumda piknotik çekirdek ve eozinofilik sitoplazmalı hücrelere rastlanması, özellikle Bowman kapsülünün pariyetal yaprağında olmak üzere intraglomerüler kapiller bazal membran kalınlığında artış olması ve son olarak da bazı alanlarda hidropik vakuolizasyon ve eozinofilik akümülasyonlar gibi tubül hücrelerinin kaybının neden olduğu anormalliklerin ortaya çıkması gibi histopatolojik değişikliklerin dâhil olduğu, kayda değer nefrotoksik etkiler saptanmıştır. Sonuçlar: Her ne kadar bu nefrotoksik etkilerin antipsikotik tedavi ile ilişkili olan oksidatif stres ve mitokondriyal disfonksiyondan kaynaklandığı varsayımında bulunulabilirse de nefrotoksisitenin kesin sebebi belirsizliğini sürdürmektedir. Diğer taraftan, kendini idrarda hücreler ve silendirler, oligüri, proteinüri, artmış serum kreatini ve yükselmiş üre ile gösteren nefrotoksisite bazı bireylerde kolayca gelişebilir ve bu ajanların özellikle böbrek hastalığı bulunan hastalarda dikkatle kullanılmalarında yarar vardır. Buradaki toksisitenin bir bölümü doza bağımlı olduğundan, böyle özel durumlarda böbrek üzerindeki yan etkileri azaltmak adına kronik uygulamalarda etkin olan en düşük dozların tercihi yoluna gidilmesi de bir avantaj olarak görülebilir. Yine de, atipik antipsikotik kullanımı ile nefrotoksisite arasındaki nedensel ilişkiyi konu alan daha ileri çalışmalara şüphesiz ihtiyaç vardır.