Search citation statements
Paper Sections
Citation Types
Year Published
Publication Types
Relationship
Authors
Journals
Başvuruda bulundu. Kabul edildi.
Başvuruda bulundu. Kabul edildi.
Antik Yunan’da sözlü epik destanların bir ardılı olarak MÖ beşinci yüzyılda ortaya çıkan tragedyalar, yazılı kültür ortamının, şehirleşmenin, yerleşik yaşamın, demokratikleşmenin edebi mahsulleridirler. Aristoteles’in Poetika’sında belirttiği üzere, epik destanların ardından iki tür ozan ortaya çıkmıştır: güzel eylemlerden, güzel insanların eylemlerinden bahseden ‘ağırbaşlı ozanlar’ (yani Aiskhylos, Sophokles, Euripides gibi tragedya ozanları) ve bayağı/sıradan insanların meselelerini dillendiren, yergiler söyleyen ‘bayağı ozanlar’ (Aristophanes gibi komedya ozanları). Platon’un Devlet eserinde bu edebi türlerin tamamına çeşitli sebepleri öne sürerek karşı çıktığı görülür. Bununla birlikte Platon’un felsefik eserleriyle ozanlar arasında bir benzerlik vardır ki bu da şiirsel bir üslupla inşa edilmeleridir. Platon, Homeros’u tüm mitik Yunan tanrılarının mucidi olarak görür: İlyada ve Odysseia’da -ki bunları Homer’in yazıp yazmadığı, hatta yaşayıp yaşamadığı dahi şüphelidir; Homer döneminde (MÖ 8-9. yüzyıl) yazı yoktur, yazı Yunanistan’da MÖ yedinci yüzyılda kullanılmaya başlanmıştır- uzmanlık gerektiren hemen her meseleyi rahatlıkla onların uzmanıymışçasına anlatan Homeros’u eleştirir. Bu türden ozanlar Platon’a göre ne hekim, ne kahin, ne zanaatkar, ne tapınak rahibidir. Belki en fazla bunlardan birisi olabilir. İşte tragedyalarda da, tıpkı Homeros’un İlyada ve Odysseia’sında da sıkça karşılaşıldığı üzere, fazlaca mitik tanrı ve tanrıçalara, unsurlara, inanışlara ve hikâyelere göndermelerde bulunulduğu anlaşılmaktadır. Söz konusu dramatik temsillerden birkaç yüzyıl önce yazıya geçirildiği bilinen, yani sözlü kültür anlatı/söylencelerinden yazıya aktarılmış kanonik metin hüviyeti taşıyan, böylece birer halk edebiyatı yaratmaları da olduğu anlaşılan Homeros’un İlyada ve Odysseia’sıyla tragedyalar arasında tip ve konular açısından çeşitli benzerlikler olması oldukça dikkat çekicidir. Bazı metinlerde birtakım ödünçlemelerin olduğu açıkça fark edilir; bu bazen destanın alt metninde konu veya metinsel izlek yönüyle, bazense bizzat Homeros’un kahramanlarının birebir alıntılanıp yeniden işlenmesi suretiyle gerçekleşir. Oidipus’un adının da İlyada’nın herhangi bir yerinde zikredildiği; ancak bu epik destan metninde Oidipus’un kendisinin, ailesinin ve çocuklarının başına gelen trajik hikâyelerden bahsedilmediği görülür. Burada şöyle bir hakikatle karşılaşılır ki o da -tıpkı Homeros’un epik destanlarında olduğu gibi- tragedyaların sözlü kültür mitik aktarımlardan bağımsız ve özgün olarak değil, çok eski mitolojik inanç, kabul ve anlatılara dayanması ya da en azından mitlerden ödünçleme yaparak oluşturulduğudur. Araştırmada Yunan mitlerinin kaynaklarına ve özelliklerine değinilecek, mit ve tragedya ilişkisi üzerinde durulacak, bu ilişkiyi açıklayabilmek için Aiskhylos ve Euripides gibi diğer bazı önemli tragedya yazarlarının eserlerinden örneklememelerde bulunulacak, Sophokles’in Kral Oidipus-Oidipus Kolonos’ta-Antigone tragedya üçlemesinden ilki olan “Kral Oidipus” metni üzerine çözümlemeler gerçekleştirilecek; daha özelinde bu tragedyaya kaynaklık eden veya tragedya içerisinde atıf yapılan, hatırlatılan, işaret edilen mitik unsurlar ve semboller irdelenecektir. Sonuçta tragedya metinlerinde sıkça başvurulan mitik tortuların özellikle halkı ve süperegoyu temsil eden korobaşı ve koro tarafından hatırlatıldığı; Sophokles’in tragedyalarının sözlü kültür yaratmalarının tortularının bir devamı olarak inşa edilen temsiller olduğu anlaşılacaktır.
İnsanlık tarihi boyunca görülen salgın hastalıklar insanların korkulu rüyaları olmuştur. İnsanlar salgının mikroplardan kaynaklandığını bilmediği için uzunca bir süre salgının tanrılar tarafından gönderildiklerini düşünmüşlerdir. Atina vebasından itibaren ise salgının dinsel sebepli olmadığı da düşünülmeye başlanmıştır. Salgın hastalıkların toplumlar üzerindeki en önemli etkisi öldürme güçleri olmuştur. Tarih boyunca özellikle de eskiçağda görülen salgın hastalıklar yüksek ölüm oranlarına sahip olmuşlardır. Salgınların öldürme güçlerinin yanında sosyal, ekonomik ve dini alanlarda pek çok değişime sebep oldukları bilinmektedir. Salgınların tanrı tarafından gönderildiği düşüncesi salgının gene tanrı tarafından ortadan kaldırılabileceği inancını getirmiştir. İnsanlar salgından kurtulmak için tanrılarına dualar etmişler ve onlar için çeşitli sunular gerçekleştirmişlerdir. İnandıkları tanrısal güçlerin salgını durdurmada yetersiz olduklarını gördükleri zaman bazı insanlar dinden uzaklaşmaya başlamışlardır. Bu insanlar inançsızlık, panteondaki bir diğer tanrıya daha fazla önem verme veya dışarıdan bilinmeyen yeni dinleri kabul etme yollarından birini seçmişlerdir. Belirtilen yollardan son ikisi, ilk belirtilene göre daha çok tercih edilmiştir. Salgın hastalıklara karşı insanların davranışları toplumdan topluma çeşitlilik göstermiştir. Toplumların reaksiyonları genellikle yeni inançların kabulü veya o inançlarda çareler aramak olmuştur. Bu çalışmada salgın hastalıkların sonucu toplumlarda yaşanan dinsel gelişmeler ve özellikle salgınların yeni inançlara geçişteki önemi incelenmiştir.
scite is a Brooklyn-based organization that helps researchers better discover and understand research articles through Smart Citations–citations that display the context of the citation and describe whether the article provides supporting or contrasting evidence. scite is used by students and researchers from around the world and is funded in part by the National Science Foundation and the National Institute on Drug Abuse of the National Institutes of Health.
customersupport@researchsolutions.com
10624 S. Eastern Ave., Ste. A-614
Henderson, NV 89052, USA
This site is protected by reCAPTCHA and the Google Privacy Policy and Terms of Service apply.
Copyright © 2025 scite LLC. All rights reserved.
Made with 💙 for researchers
Part of the Research Solutions Family.