Feminist siyaset kendi içinde sürekli bir devinim halinde olup, farklı dönemlerde önemli argüman değişikliklerine gitmiştir. Birinci dalga feminizm hak ve eşitlik taleplerini ön plana çıkarırken, ikinci dalga feminizm uzun yıllar süren özel/kamusal alan ayrımına son verilmesi gerektiğini dile getirmiştir. Üçüncü dalga feminizm ise kadınların tek bir şekilde tahakküm altına alınmadığını, farklı tahakküm biçimlerine maruz kaldığını ileri sürerek bu söylemini kesişimsellik kavramı ekseninde tartışmıştır. Çalışmada, ikinci dalga feminizmin özel-kamusal alan dikotomisine karşın ortaya koyduğu özel olan politiktir diskurunun kentsel kamusal alanlar üzerinde bulduğu karşılık, üçüncü dalga feminizmin ortaya koyduğu kesişimsellik kavramı bağlamında değerlendirilerek ele alınmıştır. Kadınların kentsel kamusal alana deneyimlerine yönelik hala birçok engelin bulunduğu, bununla birlikte farklı tahakküm ve ayrımcılıkların kesişimindeki kadınların bu engeller ve sınırlamalara daha fazla maruz kaldığı çalışmanın temel savını oluşturmaktadır. Bu bağlamda çalışmada kesişimsellik ve özel/kamusal alan dikotomisine yönelik yürütülen teorik tartışmaların ardından, Türkiye’de sınıfsal aidiyet, etnisite, inanç gibi nedenlerle tahakkümleri ve dışlanmışlıkları birçok alanda kesişen kadınların kentsel kamusal alana dâhil edilememe biçimleri somut örnekler üzerinden tartışılarak sunulmuştur.