Bir sanat olarak sinema, hayatı ve insanı ele alan ve bunları kendine has anlatım unsurlarıyla insana yeniden sunan bir evren olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu bağlamda yaşama dair insan zihninde yer edinen tüm olay ve olgular beyaz perdenin içerik hazinesinde yer bulmaktadır. Toplumsal yapıda önemli bir dinamik olan göç olgusu da bu açıdan sinemada sıklıkla ele alınan konular arasındadır. Göç alan, göç veren yerler ve göçle gelenlerle entegre sürecine dahil olan her birey, birçok değişimle de karşı karşıya kalmaktadır. Toplumsal ve bireysel olarak yaşanan değişim ve dönüşümlerin beyaz perdede yer bulması toplumsal yapıları okumak ve irdelemek adına da önem arz etmektedir. Bu bağlamda göç olgusunun bir başarı hikayesine ya da bir trajediye dönüşme sürecine etki eden birçok faktör bulunmaktadır. Bu faktörler arasında bireyin uyum, etkili iletişim ve sürdürülebilir entegrasyonuna direkt etki eden duygusal zekâ olgusu ön plana çıkmaktadır. Duygusal zekâ kavramı, gazeteci Daniel Goleman'ın 1995 yılında yayınladığı Duygusal Zekâ adlı kitapla kavramsallaştırılmış, “bireysel motivasyonu artırabilme ve dürtülerin kontrol edilebilmesi” olarak tanımlamıştır. Bu çerçevede, yönetmen Şerif Gönen'in 1979 yapımı Almanya Acı Vatan filmi, göç eden Türklerin Almanya'daki deneyimlerini, acılarını ve beklentilerini konu alan bir film olarak karşımıza çıkmaktadır. Kültürlerarası iletişim bağlamında birçok olay örneğini barındıran, Türk göçmenlerin yaşadıkları problemleri ele alan film, duygusal zekanın entegrasyon sürecinde üstlendiği rolü de gözler önüne sermektedir. Bu çalışmada da Almanya Acı Vatan filminin Türk göçmenleri nasıl ele aldığı, kadın-erkek göçmen karakterlerin toplumsal entegrasyon sürecinde duygusal zekalarını ve bunu temel alan davranışlarını nasıl sergiledikleri irdelenmektedir. İrdeleme, Goleman’ın belirlediği duygusal zekâ parametreleri ile yapılmış olup, elde edilen sonuçlar göçmen kimliğindeki bireylerin en az sayısal zekâ kadar duygusal zekaya da sahip olmaları gerektiğinin altını çizmiştir.