Giresun Üniversitesi-Giresun Öz: Osmanlı İmparatorluğu Batı karşısında 17. yüzyıldan itibaren başta askerî olmak üzere bilim ve teknoloji alanlarında gerilemeye başlamıştır. 18. yüzyılda açıkça kendini gösteren bu durum, 19. yüzyılda imparatorluğun siyasal birliğinin sağlanması amacıyla Tanzimat Fermanı, Islahat Fermanı, Kanun-ı Esasî'nin yürürlüğe girmesi ve meşrutiyetin ilanı gibi çeşitli siyasal ve hukuksal bir dizi girişimler başlatılmıştır. Gelişmeler Osmanlı aydınlarını da bir çözüm arayışına yöneltmiş ve bunun sonucunda birçok fikir akımı gibi İslâmcılık da 19. yüzyılda diğer siyaset tarzları karşısında kendini ifade etmeye başlamıştır. 1904 yılında Yusuf Akçura tarafından yazılan Üç Tarz-ı Siyaset'in de bir unsuru olarak İslâmcılık Türk siyasal hayatında yeniden gündeme gelmiştir. İslâmcılık, Osmanlıcılık politikasının başarısızlığı karşısında devletin birliğini sağlayacak bir ideoloji olarak savunulmuştur. Bununla birlikte imparatorlukta Müslüman Milleti yaratma projesi konusunda istenilen amaca ulaşılamamıştır. İslâmcılık politikası II. Abdülhamid döneminden itibaren siyasi bir ihtiyacın ürünü olarak kendini göstermiş ve dış politikada etkili bir araç olarak kullanılmıştır. İslâmcılık, Cumhuriyet döneminde milliyetçilik çerçevesi dâhilinde varlık alanı bulabilmiş ve 1970'lı yıllardan itibaren "Milli Görüş" geleneği ile devam etmiştir. Küresel ve bölgesel ölçekte meydana gelen; Sovyetler'in Türkiye'den 1945'deki talepleri ve Türkiye'nin Batı'ya yaklaşması, Batı'nın da Sovyet yayılması karşısında "yeşil kuşak" projesi çerçevesinde dünyada İslâm'a yaklaşımı bu süreçte önemli bir gelişme olmuştur. SSCB'nin yıkılması, AB süreci, Ortadoğu'daki gelişmeler Türkiye'de de İslâmcılık düşüncesini yeniden gündeme getirmiştir. Bu açıdan İslâmcılık Tanzimat ve Meşrutiyet dönemlerinde olduğu gibi günümüzde de kimlik tartışmaları yoluyla iç politikada, küresel ve bölgesel gelişmelere bağlı olarak da dış politikada etkisini göstermektedir.