Yaklaşık yüzyıl kadar önce, kromozomların keşfedil-mesi ile ve ilerleyen zaman içerisinde bunların rollerinin daha iyi anlaşılması neticesinde, bugün doğacak bir çocuğun cinsiyetinin, yumurtaya ilk ulaşan sperm hücresinin taşıdığı Y ve X kromozomlarına bağlı olduğu-nu bilmekteyiz.[1] Cinsiyetin belirlenmesi doğrudan babaya ait gibi görünse de, annenin de bu seçilimde rol aldığı düşülmektedir. Memeli olmayan türlerde, doğacak yavrunun cinsiyetinin belirlenmesine yönelik bazı epigenetik faktörlerin bulunması, memelilerde de benzeri evrimsel mekanizmaların olabileceğini akla getirmektedir. Trivers ve
ABSTRACTIn terms of observing the reproductive health of the population, the sex ratio at birth (number of male children/number of female children) is an important factor. Differences in birth sex ratios and changes in the genres have been a curiosity for researchers for many years. The difference observed in a small group after exposure to one or more chemical and physical factors over time was compared to the population to which that group belonged and interesting results were found. However, many hypotheses to explain the changing sex ratio have not been proven. There are studies investigating the effects of environmental industrial pollutants (polychlorobiphenyls, tetrachlorodibenzo-p-dioxin, dichlorodiphenyldichloroethylene, heavy metals), physicochemical (radiation) and physical (high temperature, G-force) and high concentrations of boron exposure on the sex ratio. In this review, some cases that are thought to affect the sex ratio have been mentioned. Willard hipotezlerinde (1973), anne adayının kötü yaşam, beslenme, sağlık koşulları gibi baskılar altında kaldığında, kız çocuk sahibi olmaya daha yatkın ve böylece neslin devamını daha az risk alarak sürdürme eğiliminde olduğunu; koşullar iyi olduğunda ise bu durumun tam tersinin geçerli olduğunu öne sürmüşlerdir.[2] Grant ise kendi hipotezinde (1996), diğer kadınlardan daha baskın olan annelerin erkek çocuğu sahibi olmaya daha yatkın olduğunu iddia etmiştir. Baskınlık karakterinde özellikle rol oynayan testosteron ve diğer çevresel faktörlerin cinsiyet seçiliminde etkili olduğu düşünülen bu teoriye, annesel-baskınlık hipotezi ismini vermiştir.[3] Bugün belki de en fazla destek gören hipotez ise, cinsel birleşme sırasında anne ile babanın östrojen ve testosteron hormon seviyelerinin doğacak çocuğun cinsiyetini belirlenmesindeki en büyük etken olduğudur.[4] Doğumlardaki cinsiyet oranında değişikliğe neden olabilecek mekanizmalar halen bilinmiyor olsa da, meydana gelen farklılıklar sperm hücrelerinin taşıdığı Y ve X kromozomlarının dağılım oranıyla da ilişkilendirilmeye çalışılmıştır. Her ne kadar spermatogenez sonunda Y ve X kromozomu taşıyan gamet oranının 1:1 olması beklense de, bu durumun değişkenliğe açık olduğu bilinmektedir.