Background: Drug provocation test (DPT) without skin tests is increasingly recommended in the evaluation of children with low-risk beta-lactam (BL) allergies. However, risk definitions are unclear. Objective: The aim of this study was to compose a clinical predictive model that could identify the children at low risk who could safely undergo direct DPT. Methods: The clinical data of 204 children who underwent a full diagnostic algorithm for suspected BL allergy were analyzed. Clinical data were used to construct mathematical predictive model for confirmed BL allergies. A prospective new sample was used for external validation of the final model. Results: The presentations during the index reaction were anaphylaxis in 5.9% and cutaneous reactions in the majority. BL allergy was confirmed in 15.7% of suspected cases. A backward multiple logistic regression model showed that a family history of drug allergy (adjusted odds ratio [aOR], 5.52), anaphylaxis (aOR, 5.14), any atopic disease other than asthma (aOR, 4.38), and a reaction interval of 0‐6 hours during the index reaction (aOR, 5.32) were significantly associated with a confirmed BL allergy. A mathematical combined model based on these factors showed a sensitivity of 77.8% and a negative predictive value (NPV) of 94.3%. The validation study replicated sensitivity and NPV values of the main cohort. Conclusion: The risk definition in BL allergies should depend on population-specific predictive models, including a combination of significant risk factors rather than empiric risk approaches. This may help to accurately determinate children at low risk who may safely proceed to direct DPT.
Çalışmanın amacı, neonatal kolestaz nedeniyle takip edilen çocuk hastaların etiyoloji, tanı yöntemleri, laboratuvar bulguları, tedavi şekilleri ve uzun dönem prognozları açısından geriye dönük olarak incelenmesi amaçlandı. Gereç veYöntem: Yaşamın ilk üç ayında kolestazı olan hastalar çalışmaya alınmıştır. Hastalar ekstrahepatik kolestaz ve intrahepatik kolestaz olarak gruplandırılmıştır. Ekstrahepatik kolestaz grubu içerisine biliyer atrezi, koyulaşmış safra sendromu ve koledok kisti dâhil edilmiştir. Bunların dışında kalan hastalar intrahepatik kolestaz grubu içerisinde değerlendirilmiştir. Hastaların tanıları, yakınmaları, klinik seyirleri, laboratuvar bulguları ve tedaviye yanıtları incelenerek geriye dönük olarak prognozları değerlendirilmiştir. Bulgular: Çalışma grubu kolestaz tanısı alan hastalar 43'ü kız (%41), 62'si erkek (%59) cinsiyete sahip olmak üzere toplam 105 hastadan oluştu. Vakaların 46'sı (%43.8) prematüre doğmuştu. Otuz altı hasta (%34.3) 30-37 haftalar arasında; 10 hasta (%9.5) 30 haftanın altında olup, 39'unda ise (%37.1) düşük doğum ağırlığı mevcuttu. Hastaların %81'inde intrahepatik, %19'unda ekstrahepatik nedenlere bağlı kolestaz geliştiği saptandı. Akolik dışkı ekstrahepatik kolestaz vakaların %90'ında (18 vaka), intrahepatik vakaların %15.3'ünde (13 vaka) olmak üzere toplam 31 vakada görülmüştür. İntrahepatik kolestaz vakalarında doğum ağırlığının ekstrahepatik kolestaz vakalarına göre daha düşük olduğu saptandı. Klinik seyirlerinde intrahepatik kolestaz hastası 38 vaka (%44.7), ekstrahepatik kolestaz hastası 7 vaka (%35) düzeldi. Sonuç: Çalışmamızda, hastaların literatür oranlarından daha geç tanı aldığı görülmüştür. Bu gecikme özellikle biliyer atrezi vakalarının erken cerrahi müdahale şansını azaltmaktadır. Ultasonografik görüntülemede "triangular cord sign" belirtisinin literatürden farklı olarak hiç görülmemesi bu konuda eğitim ve tecrübe eksikliğinin olduğunu düşündürmüştür. Bunun dışında, GGT yüksekliği, spenomegali, doğum ağırlığı, akolik dışkılama gibi karaciğer hastalığı için anlamlı olacak bulguların gözden kaçması, tanı için hızlı davranılamaması çocuk hekimlerinin farkındalığını artırılması gerektiğine işaret etmektedir.
Objective: The aim of this study was to compare the physical growth features of preterms infants at early childhood and to evaluate the perinatal and postnatal risk factors that affect growth. Method: Somatic growth features including weight, height, and target height, of moderate-late and early preterm infants followed-up in our unit were evaluated at a mean age of 42 months. The effects of intrauterine growth characteristics (IUGC) on current growth as well as the effects of perinatal and early neonatal problems were investigated. Results: A total of 232 moderate-late preterm infants (Group I) (mean gestational age [GA]: 34.9±1.2 weeks) and 112 early preterms (Group II) (mean GA: 29.9±1.6 weeks) were evaluated. The ratio of retardation in height was 2.6 % and 6.3% in Group I and Group II, respectively. The rate of failure in achieving the target height was higher in Group II (3.9% vs 8%). Growth differences in terms of height and weight were not significantly different between the two groups (p>0.05). Severe intraventricular hemorrhage (IVH), hydrocephalus and invasive mechanical ventilation requirements negatively affected the growth in height and reaching the target height (p<0.05). Conclusion: The moderate-late and early preterm infants had similar growth features in terms of weight, height, and target height when evaluated at 42 months of age
scite is a Brooklyn-based organization that helps researchers better discover and understand research articles through Smart Citations–citations that display the context of the citation and describe whether the article provides supporting or contrasting evidence. scite is used by students and researchers from around the world and is funded in part by the National Science Foundation and the National Institute on Drug Abuse of the National Institutes of Health.
customersupport@researchsolutions.com
10624 S. Eastern Ave., Ste. A-614
Henderson, NV 89052, USA
This site is protected by reCAPTCHA and the Google Privacy Policy and Terms of Service apply.
Copyright © 2024 scite LLC. All rights reserved.
Made with 💙 for researchers
Part of the Research Solutions Family.