Reggio Emilia eğitim yaklaşımı çocuğun yaparak öğrenmesine, ortamı deneyimlemesine ve özümsemesine, kendi bakışını geliştirmesine olanak sağlamaktadır. Bu yaklaşımın getirmiş olduğu bazı özelleşmiş mekânlar bulunmaktadır. Bunlar ortak avlu (piazza), karşılaşma mekânları, atölyeler (atelier), ebeveynler-öğretmenler-çocukların buluşma mekânları gibi alanlardır. Bu eğitim anlayışını benimseyen okulların uyguladığı prensipler, Covid 19 küresel salgını nedeniyle problematik hale gelmektedir. Farklılaşan sosyalleşme durumu ve yeni normal çerçevesinde fiziksel mekânların yeniden ele alınması gerekliliği ortaya çıkmaktadır. Bu çalışma kapsamında, sosyal mekân odaklı Reggio Emilia anlayışını benimsemiş okul öncesi eğitim kurumlarında yapılabilecek mekânsal düzenlemeler önerilmiştir. Salgın sebebiyle sosyalleşme ortamları, temizlik alışkanlıkları, çevre ile etkileşim durumu değişmektedir. Bu değişen durumları okul öncesi yaş grubuna anlatmak ve alışkanlık haline getirmesini sağlamak, takibini gerçekleştirmek ise hem aileler hem de eğitimciler açısından güçlükler yaratmaktadır. Eğitim yaklaşımının sosyal iletişim, çevre ile etkileşim odaklı olumlu durumlarını koruyarak, fiziksel mekânlarda "yeni normal" çerçevesinde bazı düzenlemeler yapmak mümkündür. Bu çalışmanın amacı, Reggio Emilia eğitim yaklaşımına sahip ve bu yaklaşımın prensiplerini benimseyerek sosyalleşme, çevre ile etkileşim, mekân ile kurulan iletişimi önemseyen okulların, küresel salgın sırasında ve sonrasında yaşanan durumlar ile birlikte etkileşim odaklılığını sürdürecek mekânsal düzenlemelere işaret etmektir.
Kentteki çizgisel akslar olan köprülerin, artan nüfus ve ihtiyaca göre kentte inşa edilme sayıları artmaktadır. Kentin sınırları değiştikçe, sınır durumları arasında bağlayıcı görev yapan köprüler tasarlanmaktadır. Çalışmada, eski ve yeni kent doku arasındaki diyalogu etkileyen bir dinamik olarak köprüler ele alınmaktadır. Su kentte bir sınır oluşturmaktadır ve iki bölgeyi birbirine bağlayan köprüler bir ara mekân tanımlamaktadır. Tarihi ve doğal ögeleri barındıran Amasya kent dokusu içerisinde Hatuniye Mahallesi genelinde yaya köprüsü tasarımı çalışması yapılmıştır. 6 haftalık mimari tasarım atölye sürecini kapsayan bu çalışmada, köprülerin yalnızca strüktürel bir eleman olarak ele alınmasından ziyade Amasya kenti ile diyalog kurması hedeflenmiştir. Çalışmanın amacı, kentle ilişkiyi kurma bağlamında yapılan köprü çalışmalarının salt bağlantı kurmasından ziyade yeni bir program öneren yaklaşımlar geliştirmektir. Programatik bir tasarım girişimi geliştirilmesi hedeflenen çalışmada, Yeşilırmak’a daha fazla temas etmek, topografyanın oluşturduğu sınırların aşılması ve tasarımın temas ettiği noktalarda meydana getirebileceği potansiyeller üzerine yoğunlaşılmıştır. Kültürel rotanın bir parçası olan kentin kimliğinde önemli yere sahip olan bağlantı noktalarının yeniden yorumlanarak, yapılacak olan tasarımların kentle kurduğu diyalogun ilişkisi üzerinden tasarım yaklaşımları geliştirilmiştir. Çalışmanın yöntemi, iki aşama olarak belirlenmiştir. Birinci aşamada köprülerin kent ile kurduğu ilişkinin mekâna yansımaları ve kentte meydana getirdiği etkiler sunum halinde öğrencilere aktarılmıştır. İkinci aşamada, grup çalışmaları yapılarak mevcut kentsel durum analiz edildikten sonra geliştirilen tasarım yaklaşımları değerlendirilmektedir. Üretilen çalışmaların ifade edilme biçimleri üzerinden temas noktalarında meydana getirebileceği etkiler, öğrenci çalışmaları üzerinden tartışılmaktadır.
Algılama süreci bir objeyi, durumu veya mekânı duyularımız aracılığıyla içselleştirip yorumlayarak kavramayı kapsamaktadır. Sinestezi ise bir duyu kipinin uyarılmasının başka bir duyu kipinde bir duyuma yol açması olgusunu ifade etmektedir ve birleşik duyu olarak da adlandırılmaktadır. Algılama, duyumsama, atmosfer kavramı ve çok duyulu deneyimler konusunda fikir üreten teorisyenlerin çalışmalarıyla da konu gündeme taşınmıştır. Sanallaşma, akıllı sistemler, yapay zekâ kavramlarıyla birlikte; mekânı algılama, deneyimleme ve duyumsama biçimlerimiz de değişmekte ve dönüşmektedir. Bu çalışmanın amacı, çoklu duyusal deneyim mekânlarının teknolojik gelişmelerle birlikte ortaya çıkardığı durumu tartışmaktır. Çalışmanın yöntemi, teknolojik imkânlarla oluşturulan farklı çoklu duyusal mekân örnekleri üzerinden bir çözümleme yapmak olarak belirlenmiştir. "Çoklu duyusal mekân deneyimi" "sinestezi'' ve "sinestezik mekân" anahtar kelimelerinin en çok tekrar ettiği altı adet çalışma seçilmiştir. Örneklerin içerikleri analiz edildiğinde dijital teknolojilerin kullanılmasının ve algının manipüle edilmesinin zaman-mekân duyumu üzerinde etkili olduğu görülmüştür. Ayrıca, sinestezik yaklaşımların yeni algılama ve deneyimleme biçimleri ortaya çıkarabilme potansiyeli olduğu sonucuna ulaşılmıştır.
scite is a Brooklyn-based organization that helps researchers better discover and understand research articles through Smart Citations–citations that display the context of the citation and describe whether the article provides supporting or contrasting evidence. scite is used by students and researchers from around the world and is funded in part by the National Science Foundation and the National Institute on Drug Abuse of the National Institutes of Health.
customersupport@researchsolutions.com
10624 S. Eastern Ave., Ste. A-614
Henderson, NV 89052, USA
This site is protected by reCAPTCHA and the Google Privacy Policy and Terms of Service apply.
Copyright © 2024 scite LLC. All rights reserved.
Made with 💙 for researchers
Part of the Research Solutions Family.