İnsanlık ortaya çıktığı günden bugüne kadar savaşlar, göçler ve salgınlar gibi birçok felaketle karşılaşmıştır. Bu felaketlerden birisi de hiç şüphesiz Wuhan şehrinde ilk kez karşılaşılan bu yeni tür koronavirüs dünya genelinde milyonlarca kişiyi etkilemiş, bütün ülkelere yayılmış ve Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) tarafından pandemi ilan edilmiştir. Bütün yaşlardaki insanlar için bu yeni tip virüsün bulaşma riski olmakla beraber yaşlılarda, yaşlılığa eşlik eden kronik hastalıklar nedeniyle ölüm oranları diğer yaş gruplarına göre daha yüksektir. Yaşlılık döneminde bireyler diğer yaş gruplarına göre daha fazla fizyolojik, psikolojik, sosyal ve ekonomik sorunlar ile karşı karşıya olabilmektedirler. Yaşlılığın çok boyutlu yapısı ve kendine özgü sorunları ile birleşen Covid-19 salgını, yaşlılara özel uygulamaların ve yeni yaklaşımların ortaya çıkmasını zorunlu hale getirmiştir. Bu sebeplerle salgının başından itibaren dünya genelinde hükümetler yaşlı gruba yönelik önlemler, kısıtlamalar ve yeni hizmet modelleri geliştirmişlerdir. Salgın sürecinde Türkiye'nin yaşlılara yönelik yaptığı çalışmaların ve hizmetlerin incelenmesi ve değerlendirilmesi, gelecekte yaşanabilecek yeni salgınlara hazırlıklı olmak için önem taşımaktadır. Bu nedenlerle çalışmanın amacı Covid-19 salgını süresince Türkiye'de yaşlılara yönelik uygulamaların ve hizmetlerin incelenmesi ve değerlendirilmesidir. Araştırmada yaşlılara yönelik uygulamalar; hizmetler, kısıtlamalar, ekonomik destek, izin/ayrıcalıklar ve tıbbi hizmetler boyutlarında ele alınmıştır. Sonuç olarak, ele alınan boyutlarda yaşlıların psiko-sosyal ve ekonomik açıdan desteklenmeye çalışıldığı anlaşılmıştır. Ancak hizmetlerin planlı, çok boyutlu ve sürdürülebilir olmaması nedeniyle uygulamaların istenilen düzeyde etkiyi yaratmadığı söylenebilmektedir. Bu bağlamda yaşlılara sunulan hizmetlerin yaşlının merkezde olduğu çok boyutlu ve çözüme yönelik olması gerekmektedir.
Günümüzde sosyal medya kullanımı çok hızlı bir biçimde artış göstermektedir. Sosyal medya ve diğer çevrimiçi platformlarda fazla zaman harcanması üniversite öğrencileri de dâhil tüm nüfus grupları arasında çevrimiçi bağımlılıklara neden olabilmektedir. Dolayısı ile sosyal medya kullanımının çok yaygın olduğu düşünülen üniversite öğrencilerinde sosyal medya ve alışveriş bağımlılığı arasındaki ilişkinin incelenmesi önemli bir konudur. Bu sebeple araştırma, üniversite öğrencilerinin sosyal medya bağımlılık düzeyleri ve kompulsif çevrimiçi alışveriş bağımlılıkları arasındaki ilişkinin bazı değişkenler bakımından incelenmeyi amaçlanmaktadır. Araştırmada nicel desenlerden korelasyonel araştırma modeli kullanılmıştır. Araştırmanın evrenini 2020-2021 eğitim ve öğretim yılında Muğla Sıtkı Koçman Üniversitesi Muğla Meslek Yüksekokulu öğrencileri olarak belirlenmiştir. Araştırmaya 413 üniversite öğrencisi katılmıştır. Araştırmada veriler Kişisel Bilgi Formu, Sosyal Medya Bağımlılık Ölçeği- Yetişkin Formu (SMBO-YF) ve Kompulsif Çevrimiçi Satın Alma Ölçeği (KÇSA) kullanılarak çevrimiçi ortamda Google Formlar vasıtasıyla toplanmıştır. Verilerin analizinde betimsel istatistikler, t testi, ANOVA testi ve regresyon yöntemleri kullanılmıştır. Araştırmada elde edilen veriler, kadınların erkeklere göre sosyal medya ve çevrimiçi alışveriş bağımlılıklarının daha düşük olduğunu göstermiştir. Katılımcıların yaş, çalışma durumu, medeni durumu ve sosyal medya hesap sayısının sosyal medya ve çevrimiçi alışveriş bağımlılıklarını etkilemediği anlaşılmıştır. Çevrimiçi alışveriş yapanların sosyal medya ve çevrimiçi alışveriş bağımlılık düzeylerinin yapmayanlara göre daha yüksek olduğu anlaşılmıştır. Ayrıca çevrimiçi alışveriş tercihlerinin, alışveriş sıklıklarının ve indirimleri takip etmenin sosyal medya ve çevrimiçi alışveriş düzeylerini etkilediği görülmüştür. Çevrimiçi alışveriş yapanların yapmayanlara göre sosyal medya ve çevrimiçi alışveriş puanlarının daha yüksek olduğu anlaşılmıştır. Kurumsal alışveriş sitelerini tercih edenlerin sosyal medya ve çevrimiçi alışveriş bağımlılıklarının diğer alışveriş yöntemlerine göre daha düşük olduğu görülmüştür.
Yaşlılık dönemi kendisine özgü sorun ve ihtiyaçları barındıran insanın son gelişim dönemidir. Gelişen tedavi imkânları ve artan refah dünya nüfusunun hızlı bir şekilde yaşlanmasına neden olmaktadır. Yaşlı nüfusun hem sayısal hem de oransal bir biçimde artıyor oluşu yaşlılık dönemini sosyal hizmetin de içinde bulunduğu birçok disiplin ve mesleğin odağı haline getirmektedir. Sosyal hizmet uzmanları lisans programlarında farklı müracaatçı grupları ve müracaatçı düzeylerine yönelik genelci eğitim almalarına karşılık özel alarak bir alanda uzmanlaşamamaktadırlar. Nitekim sosyal hizmet uzmanlarının çalışma yaptığı gruplardan biri olan yaşlılar için de durum benzer niteliktedir. Yaşlılık döneminin kendine has biopsikososyal ve ekonomik sorun ve ihtiyaçlarına bulunmasına karşın sosyal hizmet uzmanları tarafından genelci yaklaşım ile müdahalede bulunulmaktadır. Yaşlılık döneminin kendine özgü yapısı sosyal hizmet mesleğinde akademik bilgi ve uygulamalarla bütünleştirilmiş lisansüstü eğitimi gerekli hale getirmektedir. Bu durum gerontoloji alanında, mesleki rol ve uygulama yeterlilikleri edinmiş sosyal hizmet uzmanlarının yetiştirilmesi için yeni lisansüstü eğitim programlarına ihtiyaç duyulduğunu göstermektedir. Bu kapsamda çalışmanın amacı, güncel bilgiler ışığında lisansüstü gerontolojik sosyal hizmet eğitiminin gerekliliği, eğitimin kapsamı ve sınırlılıklarının ile mesleki uzmanlaşmanın gerekliliğinin belirlenmesidir.
Son yıllarda Türkiye’deki üniversitelerde öğrenim görmekte olan yabancı uyruklu öğrencilerin sayısı artmaktadır. Yapılan son araştırmalar, yabancı uyruklu öğrencilerin şehir ve üniversite yaşamında sosyal dışlanma ve yalnızlık gibi sosyal sorunlar yaşadıklarını göstermektedir. Yalnızlık, psikososyal iyilik hâli üzerinde doğrudan etkili bir kavramdır. Bu nedenle yabancı uyruklu öğrencilerde yalnızlık ve dinî başa çıkma becerilerinin incelenmesinin önemli olduğu görülmektedir. Çalışmanın amacı, yabancı uyruklu üniversite öğrencilerinin yalnızlık ve dinî başa çıkma düzeylerinin sosyo-demografik değişkenler bakımından ortaya konulmasıdır. Araştırmada, nicel araştırma desenlerinden korelasyonel araştırma yöntemi kullanılmıştır. Araştırmanın örneklemi ise 121 Suriye uyruklu 18 Afrika kökenli toplam 139 öğrenciden oluşmaktadır. Araştırma sonucunda, 20 yaş altı üniversite öğrencilerinin pozitif dinî başa çıkma düzeylerinin 20 yaş üzerindeki öğrencilerden yüksek düzeyde olduğu tespit edilmiştir. Türkiye’de ikamet süresinin uzamasının öğrencilerin pozitif yönde dinî başa çıkma düzeylerini artırdığı ayrıca öğrencilerin aile tiplerinin (anne-baba birlikte, parçalanmış, ebeveyn kaybı vb.) dinî başa çıkma ve yalnızlık düzeyleri üzerinde etkisinin olmadığı tespit edilmiştir. Öte yandan yabancı uyruklu öğrencilerde kardeş sayısı ile dinî başa çıkma ve yalnızlık arasında, gelir durumları ile dinî başa çıkma ve yalnızlık arasında anlamlı ilişki olmadığı, Suriye kökenli üniversite öğrencilerinin pozitif başa çıkma düzeylerinin, diğer uyruktan gelen öğrencilere göre daha düşük olduğu son olarak mühendislik fakültesi öğrencilerinin dinî başa çıkma düzeylerinin, diğer birimlerde öğrenim gören öğrencilerden yüksek düzeyde olduğu saptanmıştır.
scite is a Brooklyn-based organization that helps researchers better discover and understand research articles through Smart Citations–citations that display the context of the citation and describe whether the article provides supporting or contrasting evidence. scite is used by students and researchers from around the world and is funded in part by the National Science Foundation and the National Institute on Drug Abuse of the National Institutes of Health.
customersupport@researchsolutions.com
10624 S. Eastern Ave., Ste. A-614
Henderson, NV 89052, USA
This site is protected by reCAPTCHA and the Google Privacy Policy and Terms of Service apply.
Copyright © 2025 scite LLC. All rights reserved.
Made with 💙 for researchers
Part of the Research Solutions Family.