Cinsellik, tanımlarda farklılık olmasına rağmen insan hayatında doğum öncesinden başlayarak ömrü boyunca önemli bir yere sahip olan, sadece cinsel organlarla ilgisi olmayıp tüm vücudu ve aklı içeren, yaşanılan topluma ve toplumun bakış açısına göre şekillenen önemli bir kavramdır. [1,2] Cinsel yaşam, insanlar için yeme, giyinme gibi diğer yaşam alanları kadar önemli olup onlardan ayrı olarak düşünülemez. [3] Cinsellik, insan hayatını kişiler arası ilişkiler, mutluluk gibi çok yönlü etkilemekte ve cinsel sağlık kavramı da önem kazanmaktadır. [4] Dünya Sağlık Örgütü cinsel sağlığı; "cinsellik ile ilgili olarak fiziksel, mental ve ABSTRACT INTRODUCTION: In this study, our aim was to evaluate the female students' opinions about sexual myths who study at university. MATERIAL AND METHODS: The sample constituted randomly selected 157 female students with their consent. The data were obtained through the information form about the students' individual characteristics and the "Sexual Myths Scale" (CME), a set of 17 sexual myths developed by Zilbergeld, with questions on 18 sexual myths generated by researchers obtained from the literature. Myths were evaluated as right and wrong. Percentage, standard deviation, mean, Chi-square test were used in the evaluation of the data. RESULTS: The average age of the 157 students included in the study was 20.5±1.5. The rate of approval of 17 sexual myths by the "Sexual Myths Scale" developed by Zilbergeld was 46.83±15.4 (min-max: 10.2-92.4%) and the rate of approval of some myths (63-92.4%) were found to be quite high. There was no significant correlation among myth approval and parents' education, income level, living place, and age groups, but students of age 19 and younger had a higher approval rate of myths. DISCUSSION AND CONCLUSION: Approximately half of the female students had a high rate of confirmation of sexual myths. This is a sign that they do not have sufficient sexual information. In this context, we believe that it is important for universities to provide education and counseling services to all students on reproduction and sexual health.
BackgroundThe coronavirus disease 2019 (COVID-19) pandemic has resulted in high mortality among patients in critical intensive care units. Hence, identifying mortality markers in the follow-up and treatment of these patients is essential. This study aimed to evaluate the relationships between mortality rates in patients with COVID-19 and the neutrophil/lymphocyte ratio (NLR), derived NLR (dNLR), platelet/lymphocyte ratio (PLR), monocyte/lymphocyte ratio (MLR), systemic inflammation response index (SII), and systemic inflammatory response index (SIRI). MethodologyIn this study, we assessed 466 critically ill patients diagnosed with COVID-19 in the adult intensive care unit of Kastamonu Training and Research Hospital. Age, gender, and comorbidities were recorded at the time of admission along with NLR, dNLR, MLR, PLR, SII, and SIRI values from hemogram data. Acute Physiology and Chronic Health Evaluation II (APACHE II) scores and mortality rates over 28 days were recorded. Patients were divided into survival (n = 128) and non-survival (n = 338) groups according to 28-day mortality. ResultsA statistically significant difference was found between leukocyte, neutrophil, dNLR, APACHE II, and SIRI parameters between the surviving and non-surviving groups. A logistic regression analysis of independent variables of 28-day mortality identified significant associations between dNLR (p = 0.002) and APACHE II score (p < 0.001) and 28-day mortality. ConclusionsInflammatory biomarkers and APACHE II score appear to be good predictive values for mortality in COVID-19 infection. The dNLR value was more effective than other biomarkers in estimating mortality due to COVID-19. In our study, the cut-off value for dNLR was 3.64.
Özet: Modern sağlık anlayışının bireylere yüklediği sağlık sorumluluğu beraberinde, herkesin yeterli düzeyde sağlık konusunda bilgi düzeyine, farkındalığa ve doğru tutum ve davranış geliştirme yetisine sahip olmasını gerektirir. Bu nedenle günümüzde sağlık okuryazarlığı kavramı önem kazanmaya başlamıştır. Gelecek yıllarda sağlık ekibinin bir üyesi olarak hizmet vermeleri beklenen hemşirelik öğrencilerinin, sağlık okuryazarlık düzeylerinin ve sağlıklı yaşam biçimi davranışlarının belirlenmesi önemlidir. Bu çalışmayla hemşirelik öğrencilerinin sağlık okuryazarlığı düzeyleri ile sağlıklı yaşam biçimi davranışları arasındaki ilişkinin belirlenmesi amaçlanmıştır. Araştırmada kesitsel araştırma modeli kullanılmıştır. Araştırmanın evrenini Sivas ilinde bir üniversitenin Sağlık Yüksekokulu'nda öğrenim gören 670 öğrenci oluşturmuştur. Araştırmada örneklem hesabına gidilmemiş, araştırmaya katılmayı kabul eden ve anket formlarını tam dolduran tüm öğrenciler (381) araştırmaya dahil edilmiştir. Çalışmanın verileri Kişisel Bilgi Formu, Sağlık Okuryazarlığı Ölçeği ve Sağlıklı Yaşam Biçimi Davranışları Ölçeği-II kullanılarak toplanmıştır. Verilerin değerlendirilmesinde sayı-yüzdelik dağılım, Independent Sample T Test, ANOVA ve pearson korelasyon testleri kullanılmıştır. Öğrencilerin sağlık okuryazarlığı puan ortalamaları yüksek (107.3±15.1), sağlıklı yaşam biçimi davranışları puan ortalamaları orta düzeyde (141.3±23.3) bulunmuştur. Birinci ve dördüncü sınıflar arasında sağlık okuryazarlığı ve sağlıklı yaşam biçimi davranışlarında istatistiksel olarak anlamlı fark olduğu saptanmıştır (p˂0.05). Ayrıca sağlık okuryazarlığı ile cinsiyet, sağlık güvencesi, ekonomik durum, not ortalaması, sigara kullanma durumu arasında istatistiksel olarak anlamlı bir fark olduğu belirlenmiştir (p˂0.05). Diğer taraftan sağlıklı yaşam biçimi davranışlarının sınıf dışında hiçbir sosyo-demografik parametre ile anlamlı bir ilişkisi tespit edilmemiştir. Öğrencilerin aldıkları hemşirelik eğitimi ile sağlık okuryazarlık düzeyinin arttığı ve beraberinde sağlıklı yaşam biçimi davranışlarının (r:0.238) geliştiği söylenebilir.
Introduction: Despite significant advances in the management of patients with COVID-19, there is a need for markers to guide treatment and predict disease severity. In this study, we aimed to evaluate the relationship of the ferritin/albumin (FAR) ratio with disease mortality. Methodology: Acute Physiology and Chronic Health Assessment II scores and laboratory results of patients diagnosed with severe COVID-19 pneumonia were retrospectively analyzed. The patients were divided into two groups: survivors and non-survivors. Data for ferritin, albumin, and ferritin/albumin ratio among COVID-19 patients were analyzed and compared. Results: The mean age was higher in non-survivors (p = 0.778, p < 0.001, respectively). The ferritin/albumin ratio was significantly higher in the non-survival group (p < 0.05). Taking the cut-off value of the ferritin/albumin ratio of 128.71 in the ROC analysis, it predicted the critical clinical status of COVID-19 with 88.4% sensitivity and 88.4% specificity. Conclusions: ferritin/albumin ratio is a practical, inexpensive, and easily accessible test that can be used routinely. In our study, the ferritin/albumin ratio has been identified as a potential parameter in determining the mortality of critically ill COVID-19 patients treated in intensive care.
scite is a Brooklyn-based organization that helps researchers better discover and understand research articles through Smart Citations–citations that display the context of the citation and describe whether the article provides supporting or contrasting evidence. scite is used by students and researchers from around the world and is funded in part by the National Science Foundation and the National Institute on Drug Abuse of the National Institutes of Health.
customersupport@researchsolutions.com
10624 S. Eastern Ave., Ste. A-614
Henderson, NV 89052, USA
This site is protected by reCAPTCHA and the Google Privacy Policy and Terms of Service apply.
Copyright © 2024 scite LLC. All rights reserved.
Made with 💙 for researchers
Part of the Research Solutions Family.