Ülkeler açısından ekonomik entegrasyonlar, pazar ve piyasa bütünleşmesine, milli gelirin artışına, ekonomik kutuplaşmalardan korunmasına ve teknolojik yayılıma imkân sağlamasından dolayı büyük önem taşımaktadır. Ülkeler açısından önemli bir diğer konu ise teknolojik dönüşümü sağlayarak teknoloji kapasitelerini yükseltmektir. Teknolojik kapasiteyi arttırmanın literatürde iki alternatifi bulunmaktadır. Birinci alternatif Ar-Ge faaliyetlerine yoğunlaşarak kendi teknoloji üretimini sağlamak, ikincisi ve en çok tercih edilen yöntem olarak teknolojiyi transfer etmektir. Bu nedenle günümüz uluslararası rekabet ortamında ülkeler açısından önemli olan ekonomik entegrasyon ve teknolojik dönüşüm arasındaki karşılıklı ilişkiden, ekonomik entegrasyonların teknoloji transferine olan etkisinin tespit edilmesi araştırma konusu olarak değerlendirilmiştir. Araştırma konusu çerçevesinde Türkiye’nin entegrasyonlar yoluyla yapmış olduğu teknoloji transferine ve ülke içindeki yüksek teknoloji üretimine, AB ve ASEAN entegrasyonlarının etkilerinin incelenmesi çalışmamızın amacını oluşturmaktadır. Çalışmanın analiz kısmında 1996-2021 yıllarını kapsayan Türkiye, Avrupa Birliği (AB) ve ASEAN’a ait veriler kullanılmıştır. Çalışmanın amacına uygun yöntem olarak Peseran, Shin ve Smith (2001) ARDL sınır testi yaklaşımı belirlenmiştir. Analiz sonucunda Avrupa Birliği (AB) ve ASEAN açısından kısa ve uzun dönemde anlamlı ve pozitif sonuçların elde edilmiş ve ekonomik entegrasyonlar arasında AB’nin Türkiye’deki teknoloji kapasitesinin arttırılması noktasında katkısının daha fazla olduğu tespit edilmiştir. Ayrıca analizden çıkan bir başka sonuç da her iki entegrasyondan sağlanan doğrudan yabancı yatırımlarının (DYY) ve yüksek teknoloji ithalatının Türkiye’nin teknoloji seviyesine katkı yaptığı tespit edilmiştir.
Türkiye Cumhuriyeti kuruluşundan günümüze kadar içerde ve dışarda yaşamış olduğu acı tecrübeler sonrasında ekonomik kalkınmasını gelişmiş ülkeler seviyesine taşıyamadığı görülmektedir. Küreselleşmenin ülkelere dayattığı çıkmazlara karşı ayakta durabilmek adına teknolojik dönüşümün gerçekleştirmesi büyük önem taşımaktadır. Türkiye’de halen 2022 TÜİK rakamlarına göre yüksek teknoloji ihracatı %2.6 ile çok düşük seviyede olduğu görülmektedir. Bulunduğu coğrafya özelinde her konuda gelişmişlik göstermesi gereken Türkiye’nin bunu gerçekleştirirken ekonomik entegrasyonlar vasıtasıyla teknoloji transferini gerçekleştirmesi zaman ve maliyet açısından fayda sağlayacak ve nitelikli iş gücünün oluşması içinde zaman kazandıracaktır. Bu sebeple çalışmamızda ekonomik entegrasyonlar olarak AB ve ASEAN’ın Türkiye’nin gerçekleştireceği teknoloji transferine etkileri analiz edilerek, zaman ve maliyet açısından Türkiye’nin uygulayacağı politikaların belirlenmesi amaçlanmıştır. Böylece Türkiye’nin gelişmiş ülkeler liginde yer alması için hazırlanan samimi çalışmalarla birlikte literatürümüze katkı sağlayacağını düşünmekteyiz.
Avrupa, antik çağlardan günümüze kadar insanlığın kaderini etkileyen birçok olayın oluşmasını sağlayan düşüncelerin vücut bulduğu bir bölgedir. Bazen kendi içinde bazen de okyanusları aşarak farklı kıtalarda “özgürlük” götürme misyonuyla büyük acılara sebep olurken “her zaman haklı bir gerekçelere sahip” milletler olma özelliklerini de günümüze kadar “medeni” bir şekilde savunmuşlardır. Bu paradoksal durum, gerçek adı Aleksandros III ho Makedon olan ama kazandığı zaferlerin ona verdiği “Büyük İskender” zamanında da, başlarda İtalya’da Tiber Irmağı kıyısında Roma adındaki tarım kentinden doğan sadece tiksindikleri ve verimsiz topraklar olarak adlandırdıkları günümüz Almanya’sı hariç Karadeniz kıyısına kadar büyük alana hakim Romalılarda da, daha sonrasında Charlemagne (Şarlman) hükümdarlığında Franklerde, Napolyon zamanında Fransızlar da, sömürülerin kıtasal genişliği sayesinde “güneş batmayan ülke” unvanı alan İngiltere’de, Bismarck’ın ve sonrasında Hitlerin Almanya’sın da, Mussoli’nin İtalya’sında hep aynı senaryonun yazıldığı ve oynandığı görülmektedir. Bu paradoksal durum en azından İkinci Dünya Savaşı sonrasında sadece Avrupa’da “bir daha asla” mottosuyla son bulmuş, diğer ülke, bölge ve kıtalarda tarihten gelen savaş ve göz yaşını devam ettirmişlerdir. Kitabın giriş kısmını yazmaya başladığım günlerde (Temmuz 2023) Fransa’da başlayan, Belçika ve İsveç’te de yaşanan toplumsal stres boşalmasının, savaş sonrasında sömürülen ülkelerde de “bir daha asla” mottosunun uygulanması gerektiğini acı bir şekilde göstermektedir. (Bu tepki aslında 2021 yılında yıllardır Fransa’nın sömürüsünde kalan ve ana dilleri Fransızca olan Cezayir’de Fransızcanın kullanımının önce devlet dairelerinde kaldırılmasıyla yavaş yavaş başladığını söylemek mümkün.)[1]. İkinci Dünya savaşından sonra (tesadüf olsa gerek) Fransız diplomatlarının “süper buluşuyla” kıtada savaş tam tamlarının çalmasının önlenerek, “birleşerek güçleniriz, ayrılarak zayıf kalırız” düşüncesi çerçevesinde antik çağlardan beri gelen bir birleşik olma düşüncesi imza altına alınmıştır. Bu durum aslında birazda atalarının sömürü için gittiği, sonrasında bağımsızlık savaşıyla ayrı bir devlet olarak karşılarına güçlü bir şekilde çıkan Amerika’dan çekinmenin eseriydi. Yıkılan sanayi bölgeleri, evler, köprüler, okullar bir şekilde yapılmalıydı ve buna sponsor olacak devlet de Amerika idi. Tabi Amerika’nın bunu bila bedel yapmayacağını siyasi olarak “büyük abi” olarak söylediklerinin yapılmasını isteyeceğini bilen Avrupalı devletler çözüm olarak kendilerine çıban başı olarak sürekli savaş sebebi olan Alsace Lorraine bölgesini ve zengin yer altı kaynaklarını ulus üstü bir kurum nezaretinde hükmedilmesi kararını vermişlerdir. Bu ilerleyen zamanlarda bugünkü Avrupa Birliği’nin temel taşı olarak tarihe geçmiştir. Ancak Avrupa Birliği sadece İkinci Dünya Savaşı sonrasında ve “büyük abi”den kurtulma amacıyla oluştuğunu düşünmek 1000 sayfalık kitabın 10 sayfalık özetini okuyarak kitaba hâkim olmaya benzemektedir. Türkiye’nin 1959’dan 2023’kadar 64 yıldır girmeyi planladığı (zaman zaman hızlı ilerleyen zaman zaman (2018-2023) itibariyle tıkanan bir süreç) bir entegrasyonun sosyal, siyasal, ekonomik, tarihsel ve felsefi olarak değerlendirilmesi gerekmektedir. Avrupa Birliği’nin Düşünsel Tarihine bakılması ve tarihten günümüze kadar genetik olarak gelen düşüncelerini analiz etmek Türkiye’nin ve üye olmak isteyen ülkelerin incelemeleri gereken bir konu olma özelliğini taşımaktadır. Bu sebeple literatürde de bir boşluğu doldurma amacıyla Avrupa’nın Düşünsel Tarihi’nin Aydınlanma Dönemi öncesi bu kitapta incelenmiştir. Avrupa’da yaşayan ve “Birleşik Avrupa” fikrinin antik çağlardan beri alt yapısını hazırlayan ve sonrasında bu fikri savunan düşünürlerin düşüncelerinin Aydınlanma Çağına kadar olan kısmının incelendiği bu çalışma, üyesi olmak istediğimiz bir entegrasyonun doku uyumuna da bakmamıza yardımcı olacağı düşüncesindeyim.
scite is a Brooklyn-based organization that helps researchers better discover and understand research articles through Smart Citations–citations that display the context of the citation and describe whether the article provides supporting or contrasting evidence. scite is used by students and researchers from around the world and is funded in part by the National Science Foundation and the National Institute on Drug Abuse of the National Institutes of Health.
customersupport@researchsolutions.com
10624 S. Eastern Ave., Ste. A-614
Henderson, NV 89052, USA
This site is protected by reCAPTCHA and the Google Privacy Policy and Terms of Service apply.
Copyright © 2025 scite LLC. All rights reserved.
Made with 💙 for researchers
Part of the Research Solutions Family.