Liberalizmin kurucularından biri olarak görülen John Locke, günümüz anayasal demokrasilerini anlamak açısından hala en önemli düşünürlerden biridir. Locke’un genel felsefesi, doğuştan ya da rasyonel bir a priori bilgiden ziyade deneyimlere ve insanın sonradan yaratmasına dayanmaktadır. Locke’a göre nasıl ki boş bir levha olarak dünyaya gelip daha sonra o levhayı dolduruyorsak siyaset felsefesi alanındaki kavramlar da bu şekilde görülmektedir. Orta Çağ sonrası sekülerizm düşüncesi altında, iktidara mutlak itaat fikrinin ortadan kalkması nedeniyle, Locke’un aydınlanmış insan aklına yönelik mantıklı açıklamalar getirmesi büyük önem taşımaktadır. Locke’a göre devlet doğal bir olgu değildir, devleti daha sonradan bireyler toplanıp kendi iradeleriyle bir toplum sözleşmesi yapmak suretiyle kurmuşlardır. Hatta Locke’un en ayırt edici ve önemli düşüncesi olan mülkiyet hakkı bile aslında insanların bir boş toprak parçasını emekle ihya etmesi sonucunda oluşmaktadır. Yani Locke, mülkiyet hakkının meşruiyet temelini bile a priori bir bilgiye ya da tanrısal herhangi bir kaynağa dayandırmak istememektedir. Aksine Locke, bunu emek-mülkiyet ilişkisi ile açıklamaktadır. Tüm siyaset felsefesinde bireyi merkeze alan Locke’a göre toplum sözleşmesiyle kurulan devletin temel amacı da bireylerin doğal haklarını korumaktan ibarettir. Bu felsefeden hareketle direnme hakkı, en temel ve doğal insan haklarından biridir. Her konuda, empirist mantıkla açıklamalar getiren Locke’un direnme hakkını, en temelde, insanın doğasından kaynaklanan haklarına dayandırması ve burada yer yer boşluklar bırakması ise önemli bir çelişki barındırmaktadır. Aslında kendisi de zengin bir burjuva aileden gelen Locke’un tüm felsefesi, en başta mülkiyet hakkı olmak üzere burjuvazinin tüm zenginliklerini korumak ve güvence altına almak için kurulduğunu iddia ettiği devletin bu amacından olası bir sapma yaşaması durumunda direnme hakkının kullanılması ile yeniden hizaya getirilmesi gerektiği fikrinden ibarettir.
Devletin ekonomik hayata müdahalesi anlamına gelen regülasyon kavramı; düzenleme, denetleme ve yaptırım uygulama şeklinde karşımıza çıkmaktadır. Kavram öncelikle Amerika Birleşik Devletleri’nde (ABD) ortaya çıkmış ve ardından da Kıta Avrupası’na yayılmıştır. Hem hukuk hem de ekonomi disiplinlerini ilgilendiren regülasyon kavramı aynı zamanda temel hak ve özgürlüklere müdahale niteliği de taşımaktadır. Çalışmada öncelikle “regülasyon” kavramına açıklık getirildikten sonra, regülasyonun türleri ile ilgili olarak ekonomik regülasyon, sosyal regülasyon ve idari regülasyon konularına değinilecektir. Ardından, regülasyonun hukuki niteliği bağlamında kolluk veya kamu hizmeti tartışmaları ele alınacaktır. Ayrıca, regülasyonun idarenin düzenleme yetkisinden kaynaklanmasından hareketle, 6771 sayılı kanunla gerçekleştirilen Anayasa değişikliği sonrası idarenin düzenleme yetkisinden, idarenin düzenleme yetkisinin anayasal dayanaklarından bahsedilecektir. Ardından regülasyonun bir türü olan bağımsız idari otoritelere yer verilecektir. Son olarak, mülkiyet hakkı, sözleşme özgürlüğü ve diğer Anayasa düzenlemeler bağlamında regülasyonun kısıtlarına yer verilecektir.
scite is a Brooklyn-based organization that helps researchers better discover and understand research articles through Smart Citations–citations that display the context of the citation and describe whether the article provides supporting or contrasting evidence. scite is used by students and researchers from around the world and is funded in part by the National Science Foundation and the National Institute on Drug Abuse of the National Institutes of Health.
customersupport@researchsolutions.com
10624 S. Eastern Ave., Ste. A-614
Henderson, NV 89052, USA
This site is protected by reCAPTCHA and the Google Privacy Policy and Terms of Service apply.
Copyright © 2025 scite LLC. All rights reserved.
Made with 💙 for researchers
Part of the Research Solutions Family.