ÖzBu makale, anayasacılığa egemenlik teorileri bağlamında yeni bir bakış açısı getirmeyi amaçlamaktadır. Anayasacılık, iktidarın sınırlandırılmasını amaçlayan bir anlayışa dayanmaktadır. Ancak bu sınırlandırma devletin kendi içinde olmalıdır. Anayasacılık, dışarıdan bir müdahaleyle gelen sınırlandırmayı içermemektedir. İlk olarak egemenliğin kaynağını tanrıda gören teokratik egemenlik teorileri, hiçbir şekilde anayasacılıkla bağdaşmamaktadır. Aslında egemenliğin kaynağı ne kadar geniş bir tabana yayılırsa egemenliği kullanan iktidar da o kadar çok sınırlandırılır. Bu bakımdan anayasacılık, geçmiş ve geleceği de kapsayan millet kavramına dayanan milli egemenlik teorisiyle sıkı bir ilişki içindedir. Milli egemenlik teorisine göre egemenliğin kaynağı ile onu kullanan iktidar birbirinden oldukça uzaklaşmakta ve anayasacılığın amacı olan iktidarın sınırlandırılması düşüncesi sağlıklı bir şekilde ortaya konulmaktadır. Günümüz demokrasilerinde anayasacılığın amacı, halkın çoğunluğunun iktidarını sınırlandırmak ve bireylerin haklarını çoğunluğa karşı güvenceye almak şeklinde okunabilir. Bu bakımdan somut bireylerin toplamından oluşan halka dayanan ve halkın çoğunluğunun genel iradesini en üstün sayan halk egemenliği teorisi, anayasacılık düşüncesiyle bağdaşmamaktadır.
Liberalizmin kurucularından biri olarak görülen John Locke, günümüz anayasal demokrasilerini anlamak açısından hala en önemli düşünürlerden biridir. Locke’un genel felsefesi, doğuştan ya da rasyonel bir a priori bilgiden ziyade deneyimlere ve insanın sonradan yaratmasına dayanmaktadır. Locke’a göre nasıl ki boş bir levha olarak dünyaya gelip daha sonra o levhayı dolduruyorsak siyaset felsefesi alanındaki kavramlar da bu şekilde görülmektedir. Orta Çağ sonrası sekülerizm düşüncesi altında, iktidara mutlak itaat fikrinin ortadan kalkması nedeniyle, Locke’un aydınlanmış insan aklına yönelik mantıklı açıklamalar getirmesi büyük önem taşımaktadır. Locke’a göre devlet doğal bir olgu değildir, devleti daha sonradan bireyler toplanıp kendi iradeleriyle bir toplum sözleşmesi yapmak suretiyle kurmuşlardır. Hatta Locke’un en ayırt edici ve önemli düşüncesi olan mülkiyet hakkı bile aslında insanların bir boş toprak parçasını emekle ihya etmesi sonucunda oluşmaktadır. Yani Locke, mülkiyet hakkının meşruiyet temelini bile a priori bir bilgiye ya da tanrısal herhangi bir kaynağa dayandırmak istememektedir. Aksine Locke, bunu emek-mülkiyet ilişkisi ile açıklamaktadır. Tüm siyaset felsefesinde bireyi merkeze alan Locke’a göre toplum sözleşmesiyle kurulan devletin temel amacı da bireylerin doğal haklarını korumaktan ibarettir. Bu felsefeden hareketle direnme hakkı, en temel ve doğal insan haklarından biridir. Her konuda, empirist mantıkla açıklamalar getiren Locke’un direnme hakkını, en temelde, insanın doğasından kaynaklanan haklarına dayandırması ve burada yer yer boşluklar bırakması ise önemli bir çelişki barındırmaktadır. Aslında kendisi de zengin bir burjuva aileden gelen Locke’un tüm felsefesi, en başta mülkiyet hakkı olmak üzere burjuvazinin tüm zenginliklerini korumak ve güvence altına almak için kurulduğunu iddia ettiği devletin bu amacından olası bir sapma yaşaması durumunda direnme hakkının kullanılması ile yeniden hizaya getirilmesi gerektiği fikrinden ibarettir.
scite is a Brooklyn-based organization that helps researchers better discover and understand research articles through Smart Citations–citations that display the context of the citation and describe whether the article provides supporting or contrasting evidence. scite is used by students and researchers from around the world and is funded in part by the National Science Foundation and the National Institute on Drug Abuse of the National Institutes of Health.
customersupport@researchsolutions.com
10624 S. Eastern Ave., Ste. A-614
Henderson, NV 89052, USA
This site is protected by reCAPTCHA and the Google Privacy Policy and Terms of Service apply.
Copyright © 2025 scite LLC. All rights reserved.
Made with 💙 for researchers
Part of the Research Solutions Family.