Bu araştırma; gebelikte sigara kullanımının yenidoğan sağlığı ve plasenta ağırlığı üzerine etkilerinin incelenmesi amacıyla planlanmıştır. Gereç ve Yöntem: Tanımlayıcı-karşılaştırmalı nitelikte olan bu araştırmanın evrenini İstanbul'da, özel bir hastanede, 1 Ocak-1 Mart 2015 tarihleri arasında doğum servisine başvuran kadınlar oluşturmuştur. Araştırmanın örneklemini ise; bu tarihler arasında hastanenin doğum kliniğine başvuru yapıp doğumu gerçekleşen, çalışmaya dahil edilme kriterlerine uyan ve gebeliğinde sigara kullanan 50, sigara kullanmayan 65 kadın olmak üzere toplam 115 gönüllü lohusa oluşturmuştur. Veriler; kadınların sosyodemografik, obstetrik özelliklerini neonatal sonuçları değerlendirmek için araştırmacılar tarafından hazırlanan soru formu ile toplanmıştır. Doğum eylemi gerçekleştikten sonra plasenta ağırlığı tartılarak ölçülmüştür. Araştırmanın uygulandığı kurumdan gerekli yazılı izin ve etik kurul onayı alınmıştır. Bulgular: Olgu ve kontrol grupları yaş (p=0.259), eğitim durumu (p=0.725), çalışma durumu (p=0.862), gelir düzeyi (p=1.000), evlilik yaşı -p=0.498) gibi sosyo-demografik ve ortalama gebelik sayısı p=0.188), doğum sayısı (p=0.779), düşük sayısı (-p=0.587), küretaj sayısı (p =0.273), yaşayan çocuk sayısı (p=0.779) gibi obstetrik-jinekolojik özellikler açısından benzerdir. Gebeliğinde sigara kullananların günde ortalama 9,00±4,80 (min;2-max;20) tane sigara içtikleri, %76'sında ailesinden en az bir kişinin sigara içtiği belirlenmiştir. Gebeliğinde sigara içen ve içmeyen gruplar arasında bebeklerin ortalama doğum ağırlıkları (p=0.002),ortalama boy uzunluğu (p= 0.040), ortalama plasenta ağırlıkları (p=0.000), açısından fark saptanmışken, ortalama baş çevresi (p=0.385), 1.dk. APGAR skoru (p=0.963), 5.dk. APGAR skoru (p=0.159) ve konjenital anomali açısından aralarında istatistiksel olarak anlamlı bir fark saptanmamıştır. Sonuç: Gebeliğinde sigara kullanan kadınların bebeklerinin ortalama doğum ağırlıkları ve ortalama plasenta ağırlıkları, kullanmayan kadınlara göre daha düşük ağırlıkta olduğu belirlenmiştir.
Aim: The aim of this study was to determine the relationship between primary dysmenorrhea and personality characteristics. Methods: 115 health professionals working in university hospitals were included in the descriptive and cross-sectional study. Data were collected by individual identification form, visual analog scale and Cervantes personality scale. Results: No significant relationship was found between personality traits and primary dysmenorrhea in the study. It was found that pregnancy status decreased primary dysmenorrhea, smoking, having a family history of dysmenorrhea and experiencing tension before mesturation did not affect primary was determined that drug use was high (62.6%) in coping with primary dysmenorrhea. Conclusion: In the study, it was found that primary dysmenorrhea was not affected by personality traits. It is concluded that physiological factors are handled in primary dysmenorrhoea, and coping methods should be taught to people with scientific data.
Aims: The study was was conducted to determine the changes in sexual functions and the effect of gender and body image satisfaction on sexual function in patients with head and neck cancer who received radiotherapy or chemoradiotherapy after starting treatment. Methods: Forty three patients who underwent radiotherapy, radiotherapy (RT) or chemoradiotherapy (CRT) due to the diagnosis of head and neck cancer between October 2019 and March 2020 were included in the descriptive and correlational study. Research data were collected using the Structured Information Form, Arizona Sexual Experiences Scale and Body Image Satisfaction Scale at two different times, before and 6 weeks after the start of treatment. Results: Most of the patients participating in the study were male (55.8%) and married (74.4%). In the study, 69.8% of the patients had disease stages 1 and 2, and 65.1% of the patients had cancer in the pharynx and larynx. It was determined that 72.1% of the patients did not have a sexual problem before the diagnosis, and 90.7% of them had sexual problems after the diagnosis. There was a significant difference between the mean Arizona Sexual Experiences Scale scores of the patients before and after 6 weeks of RT/CRT (p<0.01); gender and Body Image Satisfaction Scale score significantly affected Arizona Sexual Experiences Scale score (R2=0.656, p<0.01). Conclusion: The treatment process in patients diagnosed with head and neck cancer undergoing RT/CRT causes sexual problems and worsening in sexual functions. Gender and body image satisfaction affect sexual function by 66%.
ÖZKök hücre transplantasyonu yapılan hastaların büyük kısmında oral mukozit, hastaların yaşam kalitesini olumsuz yönde etkileyen önemli sorunlardan biridir. Hastanın beslenmesini olumsuz etkileyerek, parenteral beslenmenin ve ağrıya neden olarak opioid tedavilerin baş-lanmasına neden olur. Hastanın hastanede kalış süresinin uzamasına neden olarak, hastane maliyetlerinin artmasına yol açmaktadır. Bazı hastalarda uzun süreli tedavi sonuçlarını da olumsuz etkileyebilmektedir. Yönetiminde, nakil öncesi hastanın diş hekimliğine yönlendirilerek diş bakımının yapılması, düşük doz lazer tedavi (DDLT) uygulanması, nakil sırasında temel ağız bakımının sürdürülmesi ve kriyoterapinin uygulanması etkinliği gösterilmiş non-farmakolojik yaklaşımlardır.Farklı çalışmalarda, kapsamlı ağız bakımının düzenli yapılması, var olan oral mukozitlerin şiddetini ve süresini azalttığı, DDLT şiddetli oral mukozitin gelişimini engellediği ve oluşan mukozitin iyileşme sürecini hızlandırdığı, tek başına DDLT uygulanması ile kıyaslandığında DDLT ile birlikte kriyoterapinin uygulanmasının oral mukozitlerin iyileştiril-mesinde daha yararlı olduğu saptanmıştır.Bu derleme kök hücre transplantasyonu tedavisi uygulanan hastalarda oral mukozite yönelik çalışmaların gözden geçirilmesi amacıyla yazıl-mıştır. ABSTRACTOral mucositis is one of the most important issues affecting the quality of life in the majority of patients undergoing stem cell transplantation. It negatively affects the nutrition of the patient and leads to the administration of parenteral nutrition as well as opioid therapies due to the onset of pain, a prolonged hospital stay, and an increase in hospital costs. It may also adversely affect long-term treatment results in some patients.Non-pharmacological approaches such as administering low-dose laser treatment (LDLT), maintaining basic oral care during transfer, and administering cryotherapy have been shown to be effective in oral care management.In different studies, it was found that regular oral care decreases the severity and duration of existing oral mucositis, LDLT prevents the development of severe oral mucositis and accelerates the mucositis recovery process, and cryotherapy with LDLT is more effective in the treatment of oral mucositis compared to LDLT alone. This review has been written to overview oral mucositis studies in post stem cell transplant patients.
scite is a Brooklyn-based organization that helps researchers better discover and understand research articles through Smart Citations–citations that display the context of the citation and describe whether the article provides supporting or contrasting evidence. scite is used by students and researchers from around the world and is funded in part by the National Science Foundation and the National Institute on Drug Abuse of the National Institutes of Health.
customersupport@researchsolutions.com
10624 S. Eastern Ave., Ste. A-614
Henderson, NV 89052, USA
This site is protected by reCAPTCHA and the Google Privacy Policy and Terms of Service apply.
Copyright © 2024 scite LLC. All rights reserved.
Made with 💙 for researchers
Part of the Research Solutions Family.