Girişİhtiyaç temelli yaklaşım, hayırseverlik/yardımseverlik ve hak temelli yaklaşımlarla birlikte sosyal kalkınmaya ilişkin sorunların çözümü için geliştirilen üç temel yaklaşımdan biridir. Bu üç yaklaşım, bireylere sosyal koruma sağlama performansları açısından sürekli kıyaslanmakta ve birbirlerine göre üstün ve zayıf yanları ortaya koyulmaya çalışılmaktadır.Hayırseverlik/yardımseverlik temelli yaklaşım, en duygusal ve en içten gelen model olarak bilinmektedir. İnsanlar, yoksul ya da muhtaç durumda birini gördüklerinde ona para vermek ya da yardımcı olacak bir davranışta bulunmak ister. Aynı zamanda "cömertlik modeli" olarak da adlandırılan ve binlerce yıl boyunca sosyal sorunlarla mücadeledeki en önemli ve tek model olan hayırseverlik/yardımseverlik temelli yaklaşım, hayırseverin yoksulların ihtiyaçlarını bildiği ve cömertliği sayesinde bu ihtiyaçları karşıladığı varsayımına dayanmaktadır.
Sosyal politikanın geleceğini tartışmak, aslında sosyal politika kurumlarının geleceğini ve aralarındaki işbölümünün niteliğini tartışmaktır. Nitekim devlet, aile, piyasa ve sivil toplum örgütleri şeklinde sayabileceğimiz bu kurumlar arasındaki ilişkinin niteliği, aslında her toplumun sosyal koruma rejimini de belirlemektedir. Bu kurumlar arası ilişkide asli ve değişmez olması gereken aktör devlettir. Yani devletsiz bir sosyal politika düşünmek mümkün değildir. Devletin bu değişmezliği içinde diğer kurumların rolü ise onu tamamlamaktır. Ancak son yıllarda neoliberal düşüncelerin başını çektiği bir dizi değişimle birlikte, devlet temelli refahtan, çoğulcu refah düzenine geçişin önü açılmaya çalışılmakta ve sivil toplum örgütlerinin rol ve sorumluluğu da yeniden tanımlanmaktadır. Bu süreçte, sosyal politika kurumları arasındaki geleneksel birbirini "tamamlama" ilişkisi, "ikame" ilişkisine dönüştürülmeye çalışılmakta ve devletin sorumluluğu diğer kurumlara devredilmeye çabalanmaktadır. Sosyal korumaya sadece maliyet penceresinden bakan ve sosyal harcamaları azaltmayı tek hedef olarak belirleyen bu bakış açısı, iddia ettiğinin aksine sosyal politikanın değişen toplum koşullarına uyarlanması ve geleceğinin güvence alınması değil, aksine "hak temelli sosyal politika" yaklaşımından uzaklaşıp, "hayırseverlik temelli sosyal politika" yaklaşımına geçiş anlamına gelmektedir. Sivil toplum örgütlerinin bizzat devlet tarafından güçlendirilmesiyle koşut yürütülmeye çalışılan bu süreç, kesin olarak vatandaşların sosyal politika haklarında bir gerilemeye işaret etmekte ve sivil toplum örgütlerinin geleneksel olarak üstlendiği bireylerin sosyal koruma rol ve sorumluluğunun da içini boşaltmaktadır.
No abstract
Şartlı nakit transferleri (ŞNT), yoksullukla mücadele alanına yeni bir dinamizm ve hareketlilik getirmiştir. Yoksullukla mücadelede birçok geleneksel ve çağdaş yöntem ve program bulunmakla birlikte, ŞNT programlarının benzer mücadele stratejilerinden farklı tarafı, yapısal yoksulluk gibi yoksulluğun sadece belli türlerine odaklanıyor olması ve temel mücadele stratejisi olarak da beşeri sermaye yatırımını seçmiş olmasıdır. Dolayısıyla geçici ya da konjonktürel yoksulluk hallerinden çok, yoksulluğun yapısal nedenleriyle mücadele etmektedir. ŞNT programları bu özellikleriyle, anlık destekler aracılığıyla geçici rahatlamalar sunan pasif yoksullukla mücadele programlarından ayrılmaktadır. Bu doğrultuda, beşeri sermaye stokuna yatırımlar yapmak suretiyle bir mücadele stratejisi benimsemiştir. Ancak ŞNT programlarının sosyal koruma öncesinde belli şartlar öne sürüyor olması, özellikle de insan hakları savunucularının tepkisini çekmektedir. Buna göre, sosyal koruma evrensel bir insan hakkıdır ve hiçbir ön şarta bağlanamaz. Birey gerek kendi tercih ya da eksikliğinden, gerek çevresel etkenlerden kaynaklanan engeller dolayısıyla söz konusu şartları yerine getiremediğinde, otomatik olarak sosyal koruma dışında kalmaktadır. Bu, açıkça insan haklarına aykırı bir durum olarak değerlendirilmektedir.
Covid-19 pandemisi işgücü piyasalarında esneklik temelli bir dizi değişikliğe yol açmıştır. Nitekim çalışma hayatının hızlı bir şekilde dijitalleştiği, geleneksel yerinde çalışmanın yerine tamamen uzaktan veya hibrit çalışma modellerinin getirilmesinin tartışıldığı bir dönemde, pandemi bu geçişi kimi işkolları için kolaylaştırmış ve hızlandırmıştır. Ancak her hızlı dönüşüm gibi bu geçiş de bazı sorunları beraberinde getirmiştir. Bunların başında da iş-yaşam dengesinin yeniden kurgulanması ihtiyacı gelmektedir. İş-yaşam dengesi geleneksel çalışma düzeninde bile tam olarak sağlanamamışken, iş yaşamıyla iş dışı yaşamın fiziki ve zamansal sınırlarının daha da bulanıklaştığı hibrit veya tamamen uzaktan çalışma düzeninde bu dengeyi sağlamak daha da güç bir hal almıştır. Üstelik pandeminin bir gün mutlaka tamamen sona ereceği kesinken, pandemi döneminde hızla yaygınlaşan “yeni normal” çalışma düzeninin pandemi öncesi döneme geri dönmesi düşük bir olasılıktır. Bu makale, hibrit ve uzaktan çalışmanın pandemi sonrası dönemde dijital tabanlı işler için daha popüler olacağını, ancak bunun “herkese uyan tek bir çözüm” olmayacağını savunmaktadır.
scite is a Brooklyn-based organization that helps researchers better discover and understand research articles through Smart Citations–citations that display the context of the citation and describe whether the article provides supporting or contrasting evidence. scite is used by students and researchers from around the world and is funded in part by the National Science Foundation and the National Institute on Drug Abuse of the National Institutes of Health.
customersupport@researchsolutions.com
10624 S. Eastern Ave., Ste. A-614
Henderson, NV 89052, USA
This site is protected by reCAPTCHA and the Google Privacy Policy and Terms of Service apply.
Copyright © 2024 scite LLC. All rights reserved.
Made with 💙 for researchers
Part of the Research Solutions Family.