1990’larda başlayan ve günümüzde artarak devam eden gündelik milliyetçilik tartışmalarıyla birlikte, milliyetçilikte aktörlerin ve zaman vurgusunun değiştiğini belirtebiliriz. Böylece milliyetçiliğin, gündelik hayatta sıradan insan tarafından tasarlandığını söyleyebiliriz. Dolayısıyla milliyetçilik, sıradan insanlar tarafından her gün performe edilen bir hal almıştır. Milliyetçilik, “biz” ve “onlar” ayrımı üzerinden kendisini temellendirip kendisine “düşman” ararken; bulduğu düşman, milleti bir arada tutan tutkal görevi görür ve beka dinamizmini sağlar. Bir dönemin düşmanı komünistlerken, 1980 sonrası özellikle 1990’larda Kürtlerdir. 2011 sonrası Suriyeli mültecilerle birlikte yeni ötekinin Suriyeliler olduğunu ifade edebiliriz. Çalışmada en yoğun mülteci nüfusuna sahip Kilis’te mültecilere karşı gündelik milliyetçilik performansı incelenecektir, dolayısıyla çalışma otoetnografik olarak tasarlanmış; mülteci karşıtlığının yazarlarca nasıl deneyimlendiği üzerinde durularak Kilis’teki gündelik milliyetçilik performansları analiz edilmiştir.
Türkiye’de belirli dönemlerin dışında belli bir programa bağlı olan planlı bir konut politikası uygulanmamıştır. Kentlerin büyümeye başlaması ile konut üretimi sorun olarak fark edilmiştir. 1960’lardan sonra kentlerin nüfusunun artması ile yoksul kesimlerin yaptığı gecekondular belirmeye başlamış, zamanla kent merkezlerinden çepere serpilmeye başlamıştır. Ancak kısa erimli ve sübvansiyon desteklerinin ötesinde sistemli bir devlet politikası yürütülmemiştir. Neoliberal dönemin etkin olmasıyla başlayan inşaat sektörünün birikim aracı olarak görülmeye başlamasıyla konut üretimi de bu sürecin bir parçası olmaya başlamıştır. Özellikle son 20 yıldır inşaat sektörü (özellikle konut) diğer sektörlerin önüne geçerek en çok yatırım alan sektör olmuştur. Bu sebeple gecekondu inşaatları engellenmeye başlamış ve konut edinimi çeşitli finansal araçlarla teşvik edilmeye başlanmıştır. Merkezi yönetim bir taraftan TOKİ’ye özel yetkiler vererek ülke genelinde konut üretimine hız vermiş, diğer yandan yerel yönetimlerin yetkilerini genişleterek kentlerde inşaat sektörünü canlandırmayı hedeflemiştir. Konut üretimi inşaat sektörü içerisinde önemli bir yere sahiptir. Ancak konut üretiminde gelinen noktada fiyatlar spekülatif bir biçimde artmış, imar planları ve imara açılan arazilerin seçiminde kamu yararından çok kâr amacı öncelenmeye başlanmış ve konut ihtiyaçtan çok yatırım unsuru olarak görülmeye başlanmıştır. Bu çalışmada Türkiye'de konut sektörünün gelişimi günümüze kadar kısa bir değerlendirmeden geçirildikten sonra, konut politikasının geldiği durum Gaziantep özelinde yapılan saha çalışmasıyla mevcut konut politikasının sonuçları ortaya konmaya çalışılmıştır. Çalışmanın nitel bir çalışma olması hasebiyle veriler gözlem ve alan taraması teknikleri ile elde edilmiş ve monografi çalışması yapılmaya çalışılmıştır.
Öz: Feminist araştırmalar, pozitivist bilimlerin aksine, araştırmacıya öznellik verir ancak bu durum devingen sahada türlü zorluk ve ikilemleri barındırır. Metnin araştırmacı deneyimleriyle tartışmaya açılması ise feminist araştırmalarda kadınların yaşadığı konumlanma meselesiyle ortaya çıktı. Bu bağlamda ben de feminist araştırmaların konumsallık literatürü çerçevesinde alan deneyimlerimi tartışmaya açıyorum.Bu metinde, daha önce yayımlanmış iki araştırma makalemin saha çalışmasında feminist bir kadın araştırmacı olarak deneyimlerime, feminist araştırma literatürü üzerinden dikkat çekmeyi amaçladım."Araştırmacının konumsallığı" tartışmalarını okuyarak sahaya inmiş olmamdan ötürü, sahadayken kafamı en çok kurcalayan konulardan biri "konumsallık" meselesi oldu. Birinci araştırmada katılımcıların hem erkek hem de akademisyen olmasının, onlara karşı sergilediğim tutumu nasıl etkilediğini görüşmeler sırasında fark etmiştim. Özellikle unvanlara göre kendimi farklı hiyerarşide konumluyordum. Feminist metodoloji, pozitivizmin gerektirdiği pek çok şeyi reddederken bu metodolojiyle yazmaya çalıştığım araştırmada zaman zaman pozitivizmin açmazına girmem beni oldukça rahatsız ediyordu. Aynı zamanda feminist bir araştırmacı olarak hem akademik hem de gündelik hayatımda reddettiğim toplumsal cinsiyet kodlarının araştırmam sırasında beni oldukça zorladığını belirtmem gerekir. Bu nedenle bu yazıda, akademi geleneği içerisinde yer alan hem kadın hem de erkek akademisyenlerle yaptığım iki farklı alan araştırmasını iletişim ve iktidar ilişkileri açısından ele alacağım. Metin boyunca akademinin toplumsal cinsiyet düzeni içerisinde atanmış kadın ve erkek rollerinin benzerlikleriyle farklılıklarını saptamaya çalışacağım.
scite is a Brooklyn-based organization that helps researchers better discover and understand research articles through Smart Citations–citations that display the context of the citation and describe whether the article provides supporting or contrasting evidence. scite is used by students and researchers from around the world and is funded in part by the National Science Foundation and the National Institute on Drug Abuse of the National Institutes of Health.
customersupport@researchsolutions.com
10624 S. Eastern Ave., Ste. A-614
Henderson, NV 89052, USA
This site is protected by reCAPTCHA and the Google Privacy Policy and Terms of Service apply.
Copyright © 2025 scite LLC. All rights reserved.
Made with 💙 for researchers
Part of the Research Solutions Family.