Sally Perel is a German-Jewish author and Holocaust survivor. During WW2, he tried to protect himself by camouflaging as an ‘Arian’ member of the Hitler Youth, thereby leading a double life as a perpetrator and victim in one person. In Perel, these two identities got along like fire and water and were still present in the same body. This article explores Perel’s autobiography entitled Ich war Hitlerjunge Salomon, focusing on the representation of life experiences and the depiction of National Socialist mechanisms through the eyes of a contemporary witness. Based on theories by Theodor W. Adorno, this study analyzes Perel’s text as an example of the resistance against forgetting and the conscious memorization of atrocities. Thus, Perel’s text is regarded against the backdrop of Adorno's theories, such as Erziehung zur Entbarbarisierung, Erziehung zur Mündigkeit, Erziehung nach Auschwitz and Aufarbeitung der Vergangenheit. Subsequently, it is investigated with focus on the (im)possibility of existence. In other words, Perel’s opposing life as a member of the Hitler Youth and a Jew but also his identification with those ethnicities are illustrated in the given paper.
Der deutsch-jüdische Autor Jakob Wassermann gehört zu den meistgelesenen und produktivsten Schriftstellern seiner Zeit. In seinem literarischen Schaffen sind autobiografische Züge und Themen über die Juden sowie das Judentum vorzufinden. Ziel dieses Beitrages soll es sein, die Bilder der Judenfeindschaft in seinen ausgewählten Werken, darunter Christian Wahnschaffe, Der Moloch, Der Fall Maurizius, Das Vorspiel: Sabbatai Zewi, Die Juden von Zirndorf und Die Geschichte der jungen Renate Fuchs, zu analysieren und zu zeigen, wie sehr die realhistorischen Gegebenheiten der stereotypen Topoi in der deutsch-jüdischen Literatur des 20. Jahrhunderts dargestellt werden. Das Konzept des »Übermenschen« im Sinne von Nietzsche sticht dann als der Ausweg für den Autor hervor, sodass die Auseinandersetzung mit dem »Anderen« ermöglicht und seine Leserschaft bezüglich der voreingestellten Feindschaft sensibilisiert werden kann. Dadurch kann die Möglichkeit eines Abbaus von Stereotypen durch Liebe und Gerechtigkeit erreicht werden, in dem sich die Menschen nämlich zur »Höherentwicklung« und der Hinwendung zum innersten Selbst bereit erklären.
Johann Wolfgang von Goethe (1749-1832) Alman Edebiyatının en önemli yazarlarındandır. Hayatının son zamanlarında doğu, şark ve İslam hakkında yoğun ilgi duymuş, Arapça öğrenmiş ve bu yönde birçok eser ele almıştır. Bu çalışmada hedeflenen İslam dininin peygamberi Hz. Muhammed üzerine ele alınan biyografik eserlere dayanılarak, tamamlanmamış bir yapıt olarak kalan Mahomet tragedyasına ve özellikle yapıtın içinde yer alan Mahomets Gesang isimli şiire odaklanılacak ve şiir, İslam’ın yayılışında önemli bir simge olarak öne çıkan nehir metaforu ışığında yorumlanarak bir çözümleme girişiminde bulunulacaktır. Makalede; bu bağlamda günümüze kadar yapılan araştırmalardan farklı bir yön benimsenerek, şiire bütün olarak farklı bir metodoloji ile yaklaşılarak, yeni bir anlam yüklemek amaçlanmaktadır. Bu farklı yaklaşım, nehrin gitgide artan akış hızının, Hz. Muhammed’in egemenliği altındaki İslam dininin yayılışı olarak anlaşılabileceği varsayımına ve tarihî karşılaştırmalara dayanmaktadır. Çalışmada, Hz. Muhammed döneminde tarihsel olduğu kadar simgesel benzerliklerin ve karşılaştırmaların yanı sıra tarihsel gerçeklik yardımıyla da ortaya çıkarılması hedeflenen bilgi, nehir metaforunun İslam tarihinin gelişiminde ne ölçüde yer aldığıdır. Çözümlememizin merkezinde; İslamiyet’teki Tanrı algısının başında yer alan Tanrı’nın peygamberlerle gece vakitlerinde haberleşmesi, Tanrı’nın her zaman her yerde olma niteliği ve Tanrı’nın doğa yoluyla algılanması bulunmaktadır.
Heinrich von Veldeke (doğum 1150 öncesi, vefat 1180-1200 arası) 12. yüzyılda yaşamış önemli Hollandalı-Alman yazarlardan biridir. Servatius efsanesi ve Eneas romanı, yazarın temel eserleri arasında yer almaktadır ve söz konusu yapıtlar günümüze kadar gelmeyi başarmıştır. İncelenecek eserlerden biri olan Eneas romanının en güçlü özelliklerinden biri Alman edebiyatında önemli bir yere sahip olan “erkeklerin, kale içerisinde yaşayan kadına yönelik duydukları aşktan” (höfische Minne) bahsediyor olmasıdır. Bu doğrultuda çalışmamızın amacı, Eneas romanındaki Lavinia ve Dido ismindeki kadın karakterlerin, eserdeki Eneas isimli ana karaktere karşı olan aşklarını çözümlemek ve birbirleriyle karşılaştırmak olacaktır. Araştırmamızın metodolojik çerçevesini roman karakterleri arasında gelişen aşkın ilerleme bicimi, kadın figürlerinde baş gösteren aşk belirtileri ve birbirlerine yönelttikleri bakış metaforu oluşturacaktır. Bir diğer amacımız ise, orta çağda yaşanan bu aşkların, bahsi gecen bu iki kadın karakterin yaşamlarını ne yönde etkilediğini okura sunmak olacaktır. Orta çağ romanındaki aşkların betimlenmesi, biçimlenme süreci ve gelişimi, eser içinde yer alan birçok kesitte çözümlenerek açıklanmaya çalışılacaktır. Ek olarak Eneas romanında çözümlenen kısımlar, bugüne kadar ele alınmış araştırmalar ışığında irdelenecektir.
Im 21. Jahrhundert stehen Medien, insbesondere soziale Medien und deren Einfluss auf Kinder und Jugendliche zunehmend im Zentrum des gesellschaftlichen Lebens. Sozialen Medien wird eo ipso eine wichtige Funktion in der individuellen Meinungsbildung wie auch gesellschaftlichen Rollenvergabe zugesprochen. Im Rahmen des vorliegenden Vortrags sollen auf Grundlage des theoretischen Ansatzes der Medialisierung folglich auch die gesellschaftlichen Veränderungen und der soziale Wandel vor dem Hintergrund der medialen Omnipräsenz dargestellt werden. Dabei wird der Versuch unternommen, einen (sozial)medialen Korpus der jüdisch-europäischen Erinnerungskultur zu erstellen. Das angedachte Korpus setzt sich aus der ARD und ZDF-Mediathek zusammen. Exemplarisch wird die Zukunftspodcast der Tagesschau mal angenommen. Keine Zeitzeugen mehr? Was dann? vorgestellt. Die vorgestellten Korpora sind ferner als eine Form der bezeugten Berichterstattung zu verstehen, die ein Gedenken an den Holocaust und die Gräueltaten auch in Zukunft wachhalten sollen. Neben den (deutsch-)jüdischen Studien, der deutsch-jüdischen Literatur und der wissenschaftlichen Auseinandersetzung mit der Thematik, lassen sich medialen Aufzeichnungen in Form von Video-oder Audiomaterial eine große Bedeutung zuweisen. In der Hoffnung, dass sich Geschichte nicht wiederholt, übernehmen mediale Korpora in diesem Sinne eine wichtige Funktion in der Aufrechterhaltung der Erinnerung an die Verbrechen des NS-Regimes und dem Verbleib im kollektiven Gedächtnis. Demnach können mediale Korpora in Form bezeugter Berichterstattung ein aktives Engagement im Akt des Erinnerns anregen und die Sensibilität im Hinblick auf etwaige zukünftige Verbrechen fördern. Das Ziel des Beitrags besteht demzufolge darin, die Entstehung, Erstellung und Funktion eines möglichen (sozial)medialen Korpus' der jüdisch-europäischen Erinnerungskultur zu skizzieren. Darüber hinaus werden informative Diskursmöglichkeiten und weitere Anregungen für die Implementierung einer digitalisierten Erinnerungskultur in Schulen und anderen Bildungsinstitutionen gegeben.
scite is a Brooklyn-based organization that helps researchers better discover and understand research articles through Smart Citations–citations that display the context of the citation and describe whether the article provides supporting or contrasting evidence. scite is used by students and researchers from around the world and is funded in part by the National Science Foundation and the National Institute on Drug Abuse of the National Institutes of Health.
customersupport@researchsolutions.com
10624 S. Eastern Ave., Ste. A-614
Henderson, NV 89052, USA
This site is protected by reCAPTCHA and the Google Privacy Policy and Terms of Service apply.
Copyright © 2025 scite LLC. All rights reserved.
Made with 💙 for researchers
Part of the Research Solutions Family.